Pembe yanaklı bir kız sevdim
bensiz de güzel
bahardı geldiğinde
baharın renkleri üstünde
ellerinde çiçekler
“ne güzel yaratmış seni yaradan”
bir de iyi kalpli
altın sarısı saçlarıyla güneşim
Boşuna çabaladım onca zaman,
Hiç beni sevmedi, anlamak istemedim,
Kolay mı hem aşk hem de geçim derdi bir yandan?
Adamın tuzu kuru olmalı ki,
Sevdiğini söylediği mi kadın bohçayı alıp gelebilmeli,
Şu umut da olmasa çoktan sıkardım kafama mermiyi,
O gün bugün diye içimde bir özlem,
Ölüm ansızın gelirde aşk gelivermez mi?
Bu sevgi olağanüstü biçimde güçlendi. Onunki kadar yeni bir ruhta, bu bir tür bir ilk aşk halini aldı. Çocukluğundan beri neredeyse hiç tanımadığı ana babasından ayrı, kitaplarının içine gömülmüş, sanki orada mahpus olarak yaşamış, her şeyden önce okuma ve öğrenme açlığı çeken o zaman dek sadece biljmde genleşen zekasına ve edebiyatta gelişen hayal gücüne önem vermeye alışmış zavallı öğrencinin, henüz kalbinin yerini hissedecek zamanı olmamıştı. Ansızın gökten kucağına düşen bu anasız babasız küçük kardeş, bu küçük çocuk, onu yeni bir insan yaptı. Dünyada Sorbonne'un kısır tartışmalarından ve Homeros'un dizelerinden başka şeyler de olduğunu, insanın sevgiyi de ihtiyaç duyduğunu, sevgisiz ve şefkatsiz hayatın kupkuru, patırtılı ve acı veren bir çark düzeneğinden başka bir şey olmadığını fark etti; bunları sadece tasavvur etti, zira hayallerin yerini yine hayallerin aldığı, kan bağı ve aile sevgilerinin gerekli yegane sevgiler olduğu, sevilecek bir küçük kardeşin bütün bir hayatı doldurmaya yettiği yaştaydı.