Görüyorum ki, fikir ve hayal âleminden henüz yere inmiş değilim. Oysa, ben İstanbul'dan çıkarken bütün ıstıraplarımın kaynağının kafamda olduğuna karar vermiştim. Ve onu orada bırakmak istemiştim. Burada, hiçbir şeyi düşünmeyecek, metafiziğe tamamıyla veda edecek ve bir köylü nasıl yaşarsa öyle yaşayacaktım. Tamamıyla onlara karışacaktım. Lâkin
İşte pencereden gördüğüm İstanbul'dan birkaç çizgi. Bu çizgiler giderek siliniyor, yerini başka resimlere terk ediyor. Fotoğraf değişirken insanlar da değişiyor.
"Gidip görmek, kendi ağızlarından dinlemek lazım çektiklerini. Hele sekiz çocuklu, otuz altı, otuz yedi yaşında bir aile babasından söz açtılar, bu kendilerini fil sanan ispenç horozlarının zulmü yüzünden hırsından su bardağını çatır çatır yemiş. Şimdi hastanede."