"Neden konuşmuyorsunuz?"
"Ne kadar tatlısınız. Beni büyülediniz, şu anda sizden çok etkilendim. Bu konuda ne yapabilirim ki? Çok tuhaf birisiniz. Bazen gözlerinizin içi parlıyor, daha önce böyle güzel gözler görmedim, çiçeklere benziyorlar. Ne? Hayır, hayır, çiçeklere değil, aksine... Size aşık oldum, buna engel olamıyorum. Adınız ne? Artık adınızı söylemelisiniz. Gerçekten adınız ne? Tanrım, az kalsın yine unutuyordum. Dün hep size bunu sormayı düşündüm bütün gün değil tabii, tüm gün sizi düşünmedim elbette. (...)"
Gözlerime vuruyor, içimin boşluğu. Bir sancı gibi... Ruhumu yeraltına kapatarak dışarı çıkıyorum.
Bu yokluğu ben hazırladım kendime. Şimdi, hiçbir yere ait değilim.
En büyük kayboluş, sevip sevip sonunda kimi sevdiğini bilememekmiş... İçimde bir ses, durmadan, dünyanın sonu geldi, diyor. Dünyanın sonu, bu halime öyle çok uyuyor ki hiç üzülmeden, hiç korkmadan kabulleniyorum onu.