Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Birincisi, sorgulamadan vazgeçirilmemiz Çocuğun belli bir yaşa ulaşmasından sonra, ebeveynler ve diğer insanlar, (özellikle meşgullerse ve/veya cevabı bilmiyorlarsa) sosyal olarak uygun görünmeyen sorular karşısında (örneğin "Camın diğer tarafı nasıl görülüyor? Yapraklar neden yeşildir?") alakasız hissettirmeye ve sorgulayıcıyı caydırmaya meyillidirler. Eğitim kurumlarımız sorumlu oldukları bilgiyi (okuma, yazma, aritmetik, kültürel değer) zar zor verebilirler. Sorulan cevaplamak için çok az zaman vardır, bu yüz den sorular etkili bir şekilde sınırlandırılır. Birçoğu da, derslerine soru sorarak başlangıç yapan ve daha sonra bunların cevabını elde etmek için ne zaman tanıyan ne de teşvik edici bir tutum sergile- yen profesörlerdir. İkinci sebep ise çocuğun meraklı doğasının sosyalleştikçe kaybolmasıdır, en azından azalmasıdır, ka bu büyük bilgi oyunu ile ilgilidir. Büyüdükçe, akıllı olmanın iyi bir şey olduğunu öğreniriz. Zeki olmak çoğunlukla sahip olduğumuz bilgi miktarı ile ilişkilendirilir. Bir soru, bilmediğimiz veya anlamadığımız bir kabul ediştir. Bu nedenle kendimizi her şeyi bilemeyeceğimiz şüphesine açık bırakırız. Bu nedenle, bir sınıfta kafası karışık halde oturan öğrenciler görürüz, bu da yılda binlerce dolara mal olacak sorulmayan sorular demek oluyor. Kokteyl partilerinde anlamadıkları konuşmaları nazikçe dinleyen insanları ve teknik alanlarda çokça bilgi sahibi olan insanların anlamadığı jargonları dinliyoruz.
Reklam
Bu bölüme kısa ve basit bir mühendislik tanımıyla başlamak iyi olurdu belki. Ama ne yazık ki böyle bir tanım yok elimizde. İki küçük sınav yaparak mühendisliğin karmaşık bir konu olduğunu söyleyebilirsiniz. İlkin sözlüğe bakacak olursanız, ilk bakışta akla yatkın görülen ama üzerinde biraz düşününce aslında size hiçbir şey söylemeyen tanımlar
Kapsamlı bir yasalar sistemi içeren Hammurabi Yasaları M.Ö. 2000 yılı civarında kaleme alınmıştır. Bu kitap, içerdiği yapı inşası ilkelerinden ötürü, inşaatçılık üzerine ilk yazılı kanun olarak kabul edilir. Hammurabi Yasaları o dönemin inşaatçılarına aşağıdaki ilginç kuralları şart koşuyordu: İnşaat işiyle uğraşan kişi, birisi için ev yaptığında işini sağlam ve yeterince eksiksiz yapmazsa; inşa edilen ev, bu nedenle bir gün yıkılıp ev sahibinin ölümüne yol açarsa, evi yapan kişi ölüm cezasına çarptırılacaktır. Evin yıkılması ev sahibinin oğlunun ölümüne yol açarsa bu sefer de evi yapan kişinin oğlu ölüm cezasına çarptırılacaktır. Ev sahibinin kölesi ölürse, evi yapan kişi ev sahibine köle vermekle yükümlüdür. Ev sahibinin herhangi bir eşyası hasara uğrarsa, evi yapan kişi bunu ödeyecek, ayrıca işine özen göstermediğinden ve evi yeterince sağlam inşa etmediğinden ötürü evin yıkılmasına yol açtığı için kendi imkanlarıyla yeni ev inşa edecektir. Böylece, Mezopotamya'da yaşayan mühendisler, ihmal veya dikkatsizlik sigortası uygulanmasından yıllar önce Borçlar Hukuku'nu müjdeleyen kurallarla tanışmış oluyorlardı.
Gelelim mühendisler de duygusaldır ve duygusallık, teknolojinin yönelimlerini etkiler. Bir mühendis olarak üzerinde çalışmaktan zevk aldığım problemlerin peşine düşerim. Bana haz verecek çözümlere meyilli olurum ve mekanik şeylerden hoşlanırım. Şayet, televizyonun ilk geliştirildiği çalışmalara katılmış olsaydım televizyonu elektronik değil mekanik olarak tasarlamaya kalkışırdım. Bu da, büyük bir şanssızlık olurdu; çünkü bu tür şeyler en iyi, elektronik olarak tasarlanabilir. Kendi çalışma ortamımı, bilinçsiz biçimlerde öylesine kullanmaya çalışırım ki daha çok benim sevdiğim tarzda işlerin yapılması mümkün olur. Bu belirleme, başarının sınırlarını da çizer.
HİND'İN YAĞMASI Kapitalizm üç kıtayı sömürerek gelişir. Tanınmış bir Amerikan gazetecisi, Brook Adams, endüstri devrimini, doğrudan doğruya Hind'in 'East India Company' tarafından yağma edilişine bağlar. Kendisini dinleyelim: "Bütün yazarlar, 19. asrı diğer asırlardan ayıran endüstri devriminin 1760'da başladığını kabul ederler. Bu tarihten önce Lancashire'deki pamuk dokuma tezgâhları Hint'tekiler kadar basitti. 1750'lerde İngiliz demir endüstrisi tam bir çöküş halindeydi. Ormanlar yakıt ihtiyacını karşılamak için tahrip ediliyordu. Demirin beşte dördünü İsveç'ten alıyordu İngiltere. Plassey savaşı 1757'de oldu ve kısa bir zaman sonra Bengal hazineleri Londra'ya gelmeye başladı. İnanılmayacak bir hızla gelişti her şey. 1760'da uçan mekik bulundu, maden- ler odun yerine kömürle eritilmeye başlandı yavaş yavaş. 1768'de James Watt buhar makinesini mükemmelleştirdi. Watt, elli yıl önce dünyaya gelse, bu keşif hiçbir tatbik saha- sı bulmadan unutulup gider, Boulton'un Birmingham'daki atölyeleri olmasa buhar makinesi geliştirilemezdi. 1760'dan önce bu gibi atölyelerin kurulması imkânsızdı. Manufaktür sistemi endüstri devriminden doğdu. Demek ki buhar makinesinin gündelik hayata karışması, mucitten çok kapitalizmin eseri. Ziraat, 1760'dan 1770'e kadar, yüz yılda yapamadığı bir ilerleyiş kaydetti. Dünya kurulalı beri hiçbir yatırım Hindistan'ın yağmasından elde edilen kazancı sağlayamamıştır ve İngiltere elli yıldan fazla bir zaman herhangi bir rakiple karşılaşmamıştır. // Ernest MANDEL-Marksist İktisat Elkitabı
Reklam
White'ın iddiasına göre, üzenginin keşfi, Avrupa'nın toplumsal yapısının değişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Üzenginin keşfinden önce, bir at üzerinde savaşabilmesi neredeyse imkansızdı. Savaşçı, büyük kılıcını salladığında hedefe isabet ettiremeyecek olursa kendini yerde buluyordu. Üzenginin keşfinden önce, at sadece savaş meydanına gitmek için bir ulaşım aracı olarak kullanılıyordu. Üzenginin, ilk kez Doğu'da kullanıldığı ve sekizinci yüzyılın ilk yarısında Avrupa'ya getirildiği sanılıyor. Charles Martel'in komutası altındaki Frenkler, eyere yapılan bu basit eklemenin yepyeni bir savaşma biçimini mümkün kılacağını anlamışlardı. Eğer süvari, bir mızrağı yeterince sıkı tutabilirlerse, atın momentumu süvarininkine eklenecektir ve mızrak, o zamanlarda yararlanılan savunma yöntemlerinin hiçbiri tarafından durdurulamayacaktır. Askeri teknolojideki atılımların çoğu gibi bu başarı da, ortalığın kızışmasına yol açtı. Frenklerin düşmanları da, attan bu şekilde faydalanmaya başladılar. Bu durum, Frenkleri avantajlarını korumaya yöneltti. Böylece, daha çok at kullanmaya ve avantajlarını koruma amacıyla hem süvari hem de at için zırh yapmaya başladılar. Düşmanlar da benzer değişiklikler yaptı. Ve çok geçmeden bu işe büyük miktarlarda para harcanmaya başladı. Bu tür savaşların ilk zamanlarda bir savaşçıya ait donatıların maliyeti yaklaşık yirmi öküz bedelindeydi. Bu bedel, on çiftçi ailesinin kullandığı donatı bedeline eşitti. Ayrıca, şövalyenin yardımcısı için donatıya ve savaşta ölen atların yerini alacak yedek atlara ihtiyaç duyuluyordu.
Biz genç tasarımcıların çoğu, Kaliforniyalıydık, güney yakasındaki trafik sıkışlığı ve egzoz dumanı gibi sorunların farkındaydık. Rüya gibi çalışan, tertemiz, güzel tasarımlı ve mantıklı avantajları olan otomobillere aşıktık. Gelecek nesillerin yaşayacağı bir yüzyılda insanların, lıkır lıkır benzin içen, atmosferi sürekli kirleten, iki ton ağırlığında metal kutuların içinde yolculuk etmeyeceklerini düşünüyorduk. Görüşlerimiz sıcak bir ilgiyle karşılandı. Ama sonuçta imal edilen ürünün bizim düşündüklerimizle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Ortaya çıkan prototip, fazlasıyla hantaldı, ürkütücü ölçüde karışıktı ve üstüne üstlük doymak bilmez bir iştahla benzin tüketiyordu. Her nasılsa, bir uçakla bir köpekbalığının evliliğinden doğmuş bir çocuğu andırıyordu. Ama bu çocuk, ne bir uçağın performansına ne de bir köpekbalığının zarafetine sahipti. Gerçek ulaşımla çok az ilgisi bulunan ve şirketin şov amaçlı ürettiği son moda otomobiller serisinin yeni bir örneğiydi sadece.
- "İnsan bütün dünyayı kazanıp da kendi ruhunu ziyan ederse ne kâr eder?"
Sayfa 338 - Markos 8:36, PİNHAN yayıncılık
“Bir geyiğin veya dağ sıçanının patlatılarak paramparça edildiğini defalarca gördükten sonra, bir insanın patlatılarak paramparça edildiğini tasavvur etmenin eskisine göre çok daha kolay olacağını düşünüyorum.” -Ortaçağ bilgini Grace Knole, The James Joyce Murders’dan
Sayfa 241Kitabı okudu
56 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.