Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Atatürk'ün sofrası, sofradan çok bir okula benzerdi. Sofrayı nasıl çiçekle süslemeyi ihmal etmezsem, tabakların yanına mutlaka birer bloknot ve kalem yerleştirmeyi de unutmazdım."
Bu süreçte yaşanan talihsizliklerden biri de hiç şüphesiz 6-7 Eylül 1955 olaylarıdır. Ne tesadüftür ki Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun Londra’da Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerede bulunduğu esnada Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığına dair bir yalan haberle İstanbul karışmış ve azınlıklara yönelik ağır saldırılar gerçekleştirilmişti.
Reklam
Atatürk'ün sofrası ile ilgili bir diğer iddia hiç enginar yemediği, Dolmabahçe Sarayı'ndaki son günlerinde canının enginar çekmesine rağmen mevsimi olmadığı için getirtilemediği şeklindedir. Ama arşivde bu iddianın doğru olmadığını gösteren kayıtlar mevcuttur ve enginarın senelerce alındığı, üstelik Atatürk'ün hastalığının ağırlaştığı 1938'in 1 Ekim'i ile 8 Kasım'ı arasında beş defa enginar yediği görülmektedir.
Evet, Atatürk’ün sofrası bir ilim sofrasıydı. Orada memleket, millet meselesi hakkında düşünce ve fikirler konuşulur tartışılır, geç saatlere kadar konudan konuya geçilir ve vaktin nasıl geçtiğini biz dahil hiç kimse anlayamazdı
Atatürk’ün Sofrası
Atatürk'ün söyleşi sofrası bir öğreti, düşün tartışması şölenidir. Sofranın söyleşi aracı yavaş yavaş yudumlanan rakı kadehleridir.
Sayfa 196 - Cem Yayınevi
(...)Osmanlılık, Türklüğü de yiyen bir ümmet sofrası idi, Atatürk’ün eylemi burada, bir ulusal kurtuluştur(...) Atatürk ve Eylem Kasım, 1963
Reklam
Atatürk, ortaya bir mesele attığı zaman, o mesele hakkında fikrini söylemeden, etrafına sormak adeti idi: Nasıl buldunuz? derdi... Bu sual misafirlerin fikrini almak için değil, lanse ettiği mesele hakkında bir mukaddime [önsöz] mahiyetinde olurdu. İçimizde hık mık edenler, şöyle veya böyle; birkaç kelime ve cümle söylenir oldu… Atatürk’e bu kadarı kafi idi. Bu tarz Atatürk'ün eskiden beri takip ettiği usuldü. Selanik'te iken Yonyo'da veya Askeri Kulübü'nde de böyle yapardı. Önce arkadaşlarını söyletir, sonra kendisi itiraz kabul etmez bir mantıkla söze başlar ve daima mevzua hâkim olurdu. Orada Askerî kulübünde harita üstünde harp oyunları tertip ettirdiği geceler, Yunus Nadi ile ben-İki sivil dinleyici-kendi rütbesinden yüksek subaylara karşı pervasızca tenkitlerini yapıp, davayı kazandığını görürdük. Muallim Naci'nin "îrca-t Nazar" unvanlı manzumesinde, Napolyon hakkında söylediği bir mısra, Atatürk için de sahih (doğru) idi: Her harbe o talip, yine her yerde o galip. Ali Canip Yöntem "Atatürk’ün Sofrasında " Yakın Tarihimiz Mecmuası: .3, Sayı: 28, 6 Eylül 1962
Muallim Naci'nin "îrca-t Nazar" unvanlı manzumesinde, Napolyon hakkında söylediği bir mısra, Atatürk için de sahih (doğru) idi: Her harbe o talip, yine her yerde o galip. Ali Canip Yöntem "Atatürk’ün Sofrasında " Yakın Tarihimiz Mecmuası: .3, Sayı: 28, 6 Eylül 1962
Bu defa ki Karadeniz gezisi gerçekten tarihsel bir gezi oldu … Ve o son geceyi hatırlıyorum: Ordu Müfettişi Kazım Orbayıla Korgeneral Muzaffer Ergüder’i, diğer komutanları ve doğu illerinin hemen bütün valilerini, parti büyüklerini, Trabzon’un ileri gelenlerini sofrası etrafına toplamıştı… Her zamankinden fazla neşeli görünüyor ve kendine özgü
26 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.