Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Dinin doğal olaylar hakkında bilimsel, mekanistik bir açıklama sağlayamaması gibi, bilimin de doğal fenomenler hakkında olmayan sorulara yanıt veremeyeceği­ni anlamak önemlidir. Bilim bize neyin güzel ya da çirkin, iyi ya da kötü, ahlaka uygun ya da ahlak dışı olduğunu söyleyemez. Bilim bize yaşamın anlamının ne olduğunu ve doğaüstü bir varlık olup olmadığını da söyleyemez (bkz. Gould 1999; Pigliucci 2002). Bilim insanları dünya çapında bir tufanın varlığını ya da dünyanın ve tüm can­lıların yaşının 10,000 yıldan daha az olduğu gibi bazı özel yaratılışçı savları sınayıp yanlışlayabilir ama bilimciler tanrının var olduğu ya da tanrının herhangi bir şeyi yarattığı gibi hipotezleri sınayamazlar çünkü bu tür hipotezlerin ne gibi oluşumları kestirebileceğini bilemeyiz. (Bu doğaüstü olanaklıkları kesin olarak yanlışlayabilecek herhangi bir gözlem düşünmeye çalışın.) Bu nedenle bilim, doğal dünya hakkın­ da açıklamayı arzu ettiğimiz her şeyden doğal nedenlerin sorumlu olduğunu kabul etmek zorundadır. Bu zorunlu olarak metafizik doğacılık her şeyin gerçekten do­ğaüstü değil doğal nedeni olduğu önkabulü görüşünü kabul ettiğimiz anlamına gelmez, sadece YÖNTEMSEL DOĞACILIK—bilimsel açıklamalar aradığımızda sadece doğal nedenleri dikkate almamızı söyleyen işlevselci ilke görüşünü kabul etmeyi ge­rektirir, Yaratılışçılığın temel iddiası olan "biyolojik çeşitlilik doğaüstü güçlerin bir sonucudur" iddiası ise sınanamaz. Bu "akıllı tasarım" kuramı için de aynı şekilde doğrudur. Bu kuram bilimin yöntemleri ile değerlendirilemez.
Sayfa 527 - Palme Yayınları / 2008Kitabı okudu
Reklam
Herhangi bir uzmanın yapabileceği tek şey, bildiğine dayanan bir görüş belirtmektir. Ancak ne kadar fazla bilgisi olursa olsun, bildikleri bilinmesi gerekenlerin hepsi değildir.
“Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzusu edilmekle beraber, yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.”
Sayfa 2 - Mustafa Kemal AtatürkKitabı okudu
sanayi devrimi
Ulusların eşitsizliği. - İkinci soruya gelince: Kendimizi XVIII. yüzyılda hayal edersek, kişi başına üretim açısından baktığımızda, belli başlı ülke grupları (Batı Avrupa, İslam, Hint, Çin, Japonya) birbirine çok yakın bir ekonomik düzeyde bulunduklarından, bu gelişmelerin niçin bazı ülkelerde ya da bazı uygarlıklarda meydana gelip de diğerlerinde
Reklam
- Bebek yükselen bir değer ... - Bunu 1 8. yüzyıldan sonra gözlemliyoruz. Paralel olarak, bebek bakımı tamamen bilimsel bir boyut da kazanıyor. Annelik ve bebeklik giderek daha fazla tıbbileştiriliyor ve anneler hekimlerin muhatabı haline gelerek, hekimler ile çocuklar arasında aracı görevi görüyorlar. Giderek, harfiyen uymakla yükümlü oldukları daha fazla öneri, hatta talimat almaya başlıyorlar. Bu takıntı, Fransa'da bebek ölümlerinin arttığı ve ülke genelinde doğum oranlarının azalmasından korkulmaya başlandığı 1900'lerde doruk noktasına ulaşmıştır. Anneler, hekimlerle birlikte bir tür çocukları kurtarma operasyonunda görevlendirilmişlerdir. Bebeklerini iyice yıkayıp temizlemeleri, güzelce emzirmeleri gerekir. "Anne Sütü" klinikleri, Pasteur'ün de yaşadığı bu dönemden kalmadır. Bu kliniklerde annelere bebeklerini mümkün olduğunca uzun süre emzirmeleri salık verilmiş ve biberonları sterilize etme yöntemleri öğretilmiştir. Vitaminlerden bahsedilmeye başlanmıştır. Annenin sorumluluğu büyüktür çünkü bebek milletindir.
“Antropolojinin ırkçı türü “bilimsel” olarak adlandırılıyordu, çünkü bilimsel antropologların yöntemleri -sadece gözlemlemek ve tanımlamak değil, saymak, ölçmek ve deney yapmak- bilimin o zaman için geçerli tanımına tam olarak uyuyordu. “Bilimsel” sıfatının içinde barındırdığı yapılan işi yüceltme unsurunu da unutmamak gerekir. Dönemin antropologları insan bilimlerindeki kesinlik arayışını sayılardan faydalanarak takip etti. Antropoloji insan vücudunun bölümlerini-özellikle kafatası ama onun yanı sıra kollar ve bacaklar, cinsel organlar, boy, kalp çeperi, kalçalar- ölçme bilimi haline geldi.”
Sayfa 24 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Geleneksel siyasî ideolojiler insanoğlu ve doğa arasındaki ilişkiye hiçbir zaman ciddî biçimde bakmamışlardır. Tipik olarak insanların doğal dünyanın hâkimleri olduğunu varsaymışlar ve do­layısıyla doğaya ekonomik kaynak gözüyle bakmışlardır. Bu anlamda çözümün bir parçası değil sorunun bir parçası olmuşlardır. The Turning Point’te (Dönüm Noktası, 1982) Fritjof Capra, bu tür fikirlerin temelinin René Descartes (1596-1650) ve Isaac Newton (1642-1727) gibi bilim ada­mı filozoflardan kaynaklandığını göstermiştir. Dünya daha önceleri organik olarak görülüyordu; ancak 17. Yüzyıl filozofları onu bir makine gibi ele almışlardır; onun parçaları, dikkatli tekrar edi­lebilen deneylerle “gerçeklere” karşı hipotezleri test etme yöntemleri de içeren yeni keşfedilmiş bilimsel yöntemlerle incelenebilir ve anlaşılabilirdi. Bilim, insan bilgisinde çok önemli ilerlemeleri mümkün kılmış ve modern sanayi ve teknolojinin gelişimi için temel sağlamıştı. Bilimin meyveleri o kadar etkileyiciydi ki modern dünyada entelektüel araştırma bilimselliğin hâkimiyeti altına gir­ mişti; bu inanca göre bilimsel yöntem, gerçeği oluşturmanın tek güvenilir aracıdır. Ancak Capra “Descartes-Newton paradigması” adını verdiği ortodoks bilimin günümüz çevre krizinin felsefî temelini oluşturduğunu ileri sürer. Bilim doğayı makine gibi görür; yani doğa herhangi bir makine gibi kurcalanabilir, onarılabilir, geliştirilebilir veya yerine bir şey konulabilir. Capra’ya göre insanlar doğanın hükümdarı değil de bir parçası olduklarını öğreneceklerse bu “Newton dünya makinesi” yıkılmalı ve yerini yeni bir paradigma almalıdır.
75 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.