Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Destanlaşan Üç Ülkücü Genç 1968 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi öğrencisi Ruhi Kılıçkıran ile başlatılan ve bugün üç binlerle ifade edilen ülkücü şehitler kervanına 1970 yılı içinde üç isim ilave olmuştur: Süleyman Özmen, Yusuf İmamoğlu ve Dursun Önkuzu. Süleyman Özmen: Süleyman Özmen Ankara Ziraat Fakültesi öğrencisiydi. Günlerce muhasara
1918 ..... Musul üç taraftan sarılarak işgal edilmiş ve asırlardan beri dalgalanmakta olan şanlı bayrağımIz direkten indirilerek yerine Salib işaretli İngiliz bayrağı çekilmişti. Dört küsur seneden beri devam eden ve beşeriyeti derin bir ıstıraba sokan Birinci Cihan Harbi sona ererken, Kudüs, Şam, Beyrut, Halep gibi bütün Suriye toprakları ve şehirleri de aynı Irak, Hicaz ve Yemen toprakları gibi müdâfaa edilmiş ve her şehir için binlerce Türk neferinin kanı dökülmüştü. Yalnız ileriyi gören ve o zaman Suriyede Yıldırım Ordusu Kumandanı olan Mustafa Kemal bizim gibi ordusunun bakiyesini esir vermemiş, mütârekeye kadar elindeki bir kısım kuvvetleri vaziyete göre yerinde kullanarak esaretten kurtarmış ve mühimce bir kuvveti anavatana kavusturmuştu.
Reklam
Dürre radıyallâhu anhâ'ya hoş geldin diye diye ziyarete gelen Züreyk'li hanımlardan birisi ona: "Sen hakkında Tebbet suresi nazil olan şu Ebû Leheb'in kızı mısın? Hicretin sana ne faydası var? Bu hicretten senin sevap elde edeceğini kim bilebilir?" diye ileri geri konuşmuşlardı. Adeta onu kınayıcı biri tavır sergilemişlerdi. Dürre radıyallâhu anhâ şair ruhlu, ve hassas gönüllü bir hanımdı. Kendisine yapılan bu sitem ve tavırlara çok üzüldü. İki Cihan Güneşi efendimizin huzuruna gitti ve hanımlar arasında geçen hadiseyi anlattı. Kendisini rahatsız ettiklerini haber verdi. Fahr-i Kâinat sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz ona yer gösterdi. Oturmasını söyledi. Onu teselli etmeye, üzüntüsünü gidermeye çalıştı. Rasûl-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz o gün halkı mescitte toplayıp şöyle bir hitabede bulundu. - " Ey insanlar bazı kimseler, beni niçin soyum ve akrabalarımdan dolayı incitiyorlar. Haberiniz olsun kim benim soyumdan gelenleri ve akrabalarımı incitirse beni incitmiş olur. Kim beni incitirse Allah'ı incitmiş olur." buyurdu. Sonra sözlerine devamla: Dürre benim amcamın kızıdır. Onun hakkında hiç kimse hayırdan başka bir şey söylemesin! Diriler ölen yakınları yüzünden rahatsız edilmezler." dedi.
Sayfa 39
Güneşin zerre kadar kadrine noksân gelmez Eyleme nûr-ı cihân-tâbını huffaş inkar Bâkî (Yarasa, güneşin dünyayı aydınlatan nurunu inkâr eylese bile, onun kadrine zerre kadar noksan gelmez.)
Bir şâha kul oldum ki, cihân ana gedâdur Bir mâha tutuldum ki, yüzü şems-i duhâdır. Yani öyle bir padişahın kuluyum ki, bütün dünya onun dilencisidir. Öyle bir ay yüzlüye tutuldum ki, yüzü "şems-i duhâ"dır. Şems- duhâ'nın, yani kuşluk vaktinde çıkan pırıl pırıl güneşin pörsümez yüzü... O güneşin yörüngesine girene ölüm hiç kâr eder miydi?
Temeli atılan anıt için yerel bir sanatçı, elinde Türk bayrağı tutan bir kol heykeli yapmıştı. Bir top güllesinin açtığı çukura düştüğü halde, topraktan yükselen elindeki bayrağı hâlâ bırakmayan bir askeri görmüş olan Mustafa Kemal’in bu figürü seçtiği anlatılır. Daha mantıklı bir açıklama ise, Dumlupınar anıtının, insan figürünün heykel sanatında
Sayfa 476Kitabı okudu
Reklam
Cihân-ârâ cihân içindedir ârayı bilmezler O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler •Hayâlî Cihânı süsleyen Cenab-ı Hakk’ın (yüceliğine delalet edip ona ulaştıran) şu cihan içinde nice eserleri vardır ancak insanlar, onu aramayı bilmezler. Bu hâl, aynen denizde yaşayıp da denizin ne olduğunu bilmeyen balıklar gibidir.
Şehzade Mustafa nın idamından sonra ağlamaktan bitap düşen Sultan Süleyman ın yanına ilişen Rüştem paşa"Hünkarım bu kadar helak etmeyin kendinizi "der Cihan padişahı da bunun karşılığında "Konuş Rüstem konuş,ne devlet senin ne evlat senin "der
Sayfa 178
DEVE DEĞİL, İNSAN KURBAN ETMELİ!..
I. Cihan harbi sonunda mağlup olarak mütareke yaptıktan sonraki günleri, Mustafa sabri efendi şöyle anlatmıştı: - "Harp bitti. Memleketi harbe sokanlar, batıranlar, yakanlar, yıkanlar; harbe girdikleri gün, Padişahı bile bu büyük işten haberdâr etmeyenler, kaçtılar; memleketi terk ettiler. [...] Meclis Açıldı, Sultan Vahdeddin Padişah, ben Şeyhü'l-İslâm'ım. Padişah, bütün mebuslara hitaben bir konuşma yaptı. [...] Herkes dağıldıktan sonra, ben ve bazı arkadaşlar kaldık. Padişah: "Efendi hazretleri, harp bitti. Artık bir deve kurban etmeli, derler..." deyince, "Padişahım insan kurban etmeli!" diye cevap verdim; "Bu akan kanların, bu cinayetlerin, bu felâketlerin faillerine hesap sorulmazsa, adalet olmaz... Siz "adalet" buyurdunuz, şimdi bunlar da o kelimeyi sakız gibi ağızlarında çiğneyecekler..."
Sayfa 66 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Şeyhü'l-İslâm Mustafa Sabri Efendi-, Deve Değil, İnsan Kurban Etmeli!, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Arkadaşlar! Bütün cihan görmeye ve anlamaya mecburdur ki Osmanlı İmparatorluğu tıpkı Selçuklu İmparatorluğu gibi tarihe karışmıştır. Ancak milletimiz, varlığına dayanarak ve bu varlığını sonu gelmeyen muvaffakiyetlerle dolu olan, üç seneye, üç seneye sığdırılamayacak kadar parlak ve geniş bir muvaffakiyete sahip olan milletimiz, yeniden bir devlet meydana getirmiştir ki, adına "Türkiye devleti" derler. Türkiye devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Ve bu meclis yasama ve yürütme yetkilerine sahiptir. Milletin ve memleketin tek olarak hakiki temsilcisidir. Bunun hükümetine de "Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti" denir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.