Aklın ve bedenin alabildiğine abartıldığı bir medeniyet olarak Batı kapitalist sistemle buluştuktan sonra pek çok değer gibi aşkı da tüketim unsuruna dönüştürerek aşkın olandan bedensel olana indirmiş, daha doğrusu sevgiyi tüketmiştir.
Sevgililer Günü, Hristiyani kökenine rağmen artık bir tüketim aracıdır.
Tıpkı Noel''in yılbaşına dönüştürülerek dini içeriğinden boşaltılıp sekülerleştirilmesi, tam bir tüketim çılgınlığına dönüştürülmesi gibi Sevgililer Günü muhabbeti de modernitenin kapitalist ahlakla buluşmasından doğmuştur. Aşkınlık adına ne varsa hepsini kaba bir dünyeviliği indiren modernite sevgiyi cinselliğe indirgeyerek, bunu da “cinsel devrim”le meşrulaştırarak adeta cinsel serbestiyi toplumsallaştırması kapitalizmin eklektik olduğu kadar saptırıcı, dönüştürücü özelliğinin en başarılı formülasyonlarından biridir.
Hiçbir kutsalı kalmayan modern insanın aşk gibi soyut ve ulvi bir değerin içini boşaltarak her türden ilişkiyi meşrulaştırıcı işlevi yanında “Sevgililer Günü” muhabbeti de kapitalizme hayat pompalayan yapının/anlayışın post-modern dünyaya özgü ''değer tüketilmesi''ne bir örnektir
.
Tüketim aşkına her türlü değerin çürütüldüğü ortamda aşk kelimesi tüm kutsalların yerini alan ve tüm cürümüşlükleri kutsayan bir anahtara dönüştü günümüzde.
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
İnsanın toprakla, gökle, süfli ve ulvi alemle, nefs ve ruh dünyasıyla olan alakası, bir çırpıda en güzel bir örnek...
On beş, on altı ve on yedinci yüz yıl Türk evlerinin kapılarınını inceleyen zamanımızın mimari tarihçilerinden Prof. Bonnardh, bu kapılar için şöyle yazıyor: "Anadoluda ki eski cami, mescit, tekke, kervansaray ve bilhassa ev kapılarını dikkatle inceledim. Tokmaklar, mandallar ve kapıların demir ve ahşap kısımları üzerindeki emek, o tarihte Batı'nın tablolara verdiği emekten daha itinalı idi. Şekiller, motifler, inanılmaz armoniyle birbirini kucaklamaktadır. Türklerde meskenlerin(evlerin) mahremliği ve muhteremliği evlere verilen dikkatin en titizini göstermek ananesi kapılarda başlar."
Yalnız diğergâmlığın bir ahlâk vazifesi, bir ideal gibi kabul olunması kâfidir. Her fazilet gibi diğergâmlık da sarf edilçikçe kuvvet kazanır; büyütmeye çalıştıkça dal budak salar ve nihayet o kadar genişler ki insanlığı sevmek en derin ve ruhanî zevkleri bahşedecek ulvî bir fazilet derecesine varır.
Zamanımızın, çocuklarından şikâyet eden ana ve babaları, evlâdının ruh yapısını imar edip îman, ihlâs ve ahlâk sahibi olmalarına çalışmadıkları müddetçe, dert ve şikâyetleri son bulmayacaktır. Bunu anlamak için mütefekkir olmak şart değildir. Evinin yolunu bilecek kadar aklı olan, hakikati anlayabilir.
İman ve İslâm esasına göre terbiye edilmeyen
Müslüman maneviyatının (hissiyatın) yansıması olan Müslüman şiiri Kur'an'dan beslenen ve o'nun etrafında gelişen Müslüman r aynı zamanda. Başlıca İslâm edebiyatını oluşturan Arapça, ruhudur Farsça ve Türkçedeki şiir formu, bu ritim esasına dayalı olarak gelişmiştir. Şimdi, ilham sahibi olmasa bile, eğer gerçek bir şairse neden kendini ifade edebileceği bu klasik kalıbı kullanmasın? Şunu ifade edebiliriz ki, yeni form tıpkı mimaride olduğu gibi bu şiiri yaratamaz. Çok değişik kırk kadar çeşitte tip geliştirilmiş olan İslâm şiiri; örneğin orijinali Fars edebiyatına ait olan rubai, Arapçadaki beyit veya Türkçedeki gazel türünde olduğu gibi zaman içinde ulvi hedeflere ve gönül huzuruna ulaşmak için Allah kelamı olan Kur'an'ı model almıştır. Eğer gerçekten şairseniz ve gerçekten ilham sahibi iseniz hissiyatınız vezin ve kafiye esasına dayalı klasik şiirin verimleriyle ifade edebilirsiniz. Bu formda yapılacak değişiklik geleneksel şiirin ölümü demektir.
Hiçbir kutsalı kalmayan modern insanın aşk gibi soyut ve ulvi bir değerin içini boşaltarak her türden ilişkiyi meşrulaştırıcı işlevi yanında “Sevgililer Günü” muhabbeti de kapitalizme hayat pompalayan yapının/anlayışın post-modern dünyaya özgü ''değer tüketilmesi''ne bir örnektir. Tüketim aşkına her türlü değerin çürütüldüğü ortamda aşk kelimesi tüm kutsalların yerini alan ve tüm cürümüşlükleri kutsayan bir anahtara dönüştü günümüzde.
Hapishanelerinde, 250.000'den fazla mahkumu bulunan, her gün küçük ya da büyük şehirlerinde, her yıl yüzlerce öldürülen, tecavüze uğrayan, taciz edilen, dövülen kadınları ve insanları bulunan, cadde ve sokaklarında hırsızların, kapkaççıların gece ve gündüz kol gezdiği, binlerce insanını teröre kurban vermiş, komşuluk ilişkileri bitmiş, son kalesi olan “AİLE”nin temelleri çatırdamış, birbirlerine karşı sevgi ve saygılarını yitirmiş, dün Çanakkale'yi geçemeyenler, bugün ailemizi geçmeye çalışıyorlar.