Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.
Aşkın lâlezarıyım; toprağım susuzdur ey
Leyla mahkûm ve ketum; hicran uykusuzdur ey
Ruhumun aynaları hasretinle sevişir
Merhamet âsumanım neden bulutsuzdur ey
Rengarenk bir baharla tutuştu ufuklarım
Hüznümle, isyanımla makber umutsuzdur ey
Masiva mihverinde bunalan bir gölgeyim
Lekeli iklimlerde kalbim kanatsızdır ey
Kin ağacı zehrimar damlatıyor ömrüme
Derbederdir ümranım; sergüzeşt tatsızdır ey
Çaresizliği yenebilmiş insanlar gerçekten bir şeyler
başarabilmişlerdir.
Örneğin Victor Hugo yayın evlerinden kovulduğu için
vazgeçip meşhur kitabı Sefiller’i çıkarmak yerine kendi sefil
olabilirdi…
Edison ise, ampulü bulurken 999 kere hata yaptığını artık
bulamayacağını söyleyen yardımcılarına,
“Hayır, 999 kere
hata yapmadım, 999 yapılmayacak şeyi bularak 999 kere
doğruya yaklaştım.” demeyip bininci denemesinde ampulü
bulamasaydı, belki biz hâlâ,
“Her yer karanlık, makber mi Ya
Rab!” diyor olacaktık…
Einstein aptal olduğu için(!) okuldan atıldı diye kendini
Müslüm dinlemeye verseydi ne olacaktı?
Dostoyevski bir dönem kürek mahkûmu olmasaydı belki
“Suç ve Ceza”yı yazamayacaktı.
Dünyaca ünlü en büyük müzisyenlerden olan Beethoven’in
ise kulakları duymuyordu!
Velhasılıkelam sorunlar, engeller yöreye, ülkeye mahsus
değil, evrensel! Önemli olansa vazgeçmemek, mücadele
etmek!
Şimdi bu konuyu Behçet Necatigil’e ait bir mısrayla
noktalamak da pek bir manidar olur. Ne demiş şair:
“Ya çaresizsiniz ya da çare, sizsiniz...”