Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Origin
Karşısındaki üç yaşlı adamı incelerken hissettiği şey yılgınlık değil akıl karışıklığıydı. İşte görüşmeyi istediğim Kutsal Üçlü. Üç Bilge Adam. Gücünü toplamak için bir süre duraksayan Kirsch, pencerenin yanına yürüyüp aşağıdaki nefes kesen manzaraya baktı. Derin vadide güneşin aydınlattığı pastoral toprakların oluşturduğu yamalar, Collserola Dağları’nın kayalık zirvelerine doğru uzuyordu. Kilometrelerce ötede, Balear Denizi’nin üstünde bir yerlerde, ufukta belalı fırtına bulutları toplanıyordu. Bu odada ve ötesindeki dünyada sebep olacağı kaosu düşünen Kirsch, birbiriyle uyumlu, diye aklından geçirdi. Aniden yüzünü onlara dönüp, “Beyler,” dedi. “Tahminimce Piskopos Valdespino sizlere gizlilik talep ettiğimi iletmiştir. Devam etmeden önce, sizlerle paylaşacağım şeyin kesinlikle bir sır olarak kalması gerektiğini belirtmek isterim. Sizlerden sessizlik yemini etmenizi bekliyorum. Bu konuda anlaştık mı?” Üç adam birden tasdik ettiklerini üstü kapalı biçimde ima ederek başlarını salladılar ama Kirsch buna zaten gerek kalmayacağını biliyordu. Bu bilgiyi yaymak değil, gömmek isteyeceklerdir.
Sayfa 14 - Altın KitaplarKitabı okuyacak
Osmanlı tahtına sahip olmak, geceyle gündüzü aynı anda yaşamaktır. Gündüzleri nefes kesen sofralar kurulurken önüne, geceleri bir yılan gibi boynuna sarılan urgan kesebilir nefesini. Gündüz önünde el pençe divan duranlar, gece bir padişahı boğazlayarak sunarlar intikamın en ihtişamlısını.
Reklam
Nefes kesen bir rahatlama. Tepelerden şehri seyreden Julian...
"Dünya dayanılmaz olduğunda, her şeyden bıktığımda buraya gelirim," dedi ve boştaki kolunu havaya uzattı. "Duvarın üstüne çıkıp şimdi yaptığım gibi kollarımı açarım. Sonra kuş olduğumu hayal ederim. Kartal ya da şahin, fark etmez. Yeter ki özgür olayım ve uçabileyim. Buradan uzaklaşıp bulutlara yükseleyim. Gitgide daha yükseklere çıkıp dünyaya yukarıdan bakabileyim. Tepelere çıkınca her şey öylesine küçülür ki artık canını acıtamaz. Aşağıda olup bitenler artık önemsizdir. Çünkü artık özgürsündür."
Sayfa 145 - Pegasus YayınlarıKitabı okuyor
‘’Selim’e kitaplardan bildiklerimi, üniversitede öğrendiklerimi elimden geldiği kadar anlattım. Beni dinlerken heyecanlanır, sık sık sözümü keserdi: ‘’Ne güzeldir kim bilir, bu dersleri dinlemek, bu bilgilerle yetişen insanlarla aynı yerde bulunmak, insanın nefesini kesen nazariyeleri dinlemek. İnsan sarhoş olur.’ ‘’Ona açıklardım: bütün bu bilgilerle yetişen insanlar, bu heyecanlı düşünceleri sadece sıkıcı bir ders olarak değerlendirir; profesör de, sanıldığı gibi, coşkunlukla anlatmaz bunları, yıllardır aynı sözleri tekrarlamaktan usanmıştır; öğrenciler de kültürlü değildir, Selim kadar kitap okumazlar, derslerden bir şey anlamazlar, nefes kesen nazariyeler onlar için ezberlenmesi gereken satırlardan ibarettir, bütün gün kantinde bu konuları hiç konuşmazlar, nefret ederler onlardan, üniversite biter bitmez kitapları yakmaya meyillidir bir çoğu, bütün bunlar bir asli maaş meselesi, bir gelecek endişesi için yapılır. Bana inanmadı. ‘’ Olamaz. Orası üniversite. Kutsal bir yer. Oradaki hocalar bizim lisedeki gibi mıymıntı değildir. Orada her şey başkadır. Profesörler, ders sırasında öyle sözler bulup söylerler ki insan altüst olur. Ne diyeceğini, nasıl düşüneceğini bilemez. İnsanın o güne kadar aklına gelmeyen öyle bir noktaya parmak basarlar ki önünüzde ufuklar açılır; o zamana kadar bunu bilmeden yaşamış olduğunuzdan utanırsınız. Onlar, Lord Henry’nin Dorian Gray’e yaptığı gibi, sarsarlar, akıllarını karıştırırlar öğrencilerin. Tatlı bir şaşkınlıktır bu: yeni bir dünyaya girmenin şaşkınlığı.’
Sayfa 362 - İletişim 45. BaskıKitabı okudu
Postanede sıra bekliyordu. Birden arkasında Aybahar belirdi. Cemil onu görür görmez tanıdı. Bulutlardan süzülen güneş ışığı benzeri aydınlık yüzüyle, nefes kesen ve insanı nefes nefese bırakan vücuduyla, sessiz bir şiir gibi süzülüp girmişti içeri. Cemil şiir okumazdı ama Aybahar başkaydı.
“Ona açıklardım: bütün bu bilgilerle yetişen insanlar, bu heyecanlı düşünceleri sadece sıkıcı bir ders olarak değerlendirir; profesör de, sanıldığı gibi, coşkunlukla anlatmaz bunları, yıllardır aynı sözleri tekrarlamaktan usanmıştır; öğrenciler de kültürlü değildir, Selim kadar kitap okumazlar, derslerden bir şey anlamazlar, nefes kesen nazariyeler onlar için ezberlenmesi gereken satırlardan ibarettir, bütün gün kantinde bu konuları hiç konuşmazlar, nefret ederler onlardan, üniversite biter bitmez kitapları yakmaya kararlıdır bir çoğu, bütün bunlar bir aslî maaş meselesi, bir gelecek endişesi için yapılır. Bana inanmadı."
Reklam
İstanbul 1933: Ünlü cinayet romanları yazarı Agatha Christie İstanbul'daki Pera Palas oteline bir sır saklar. Bu öyle bir sırdır ki tarihin akışını tamamen değiştirebilir. İstanbul Günümüz: Anne ve babasını kaybeden Ran ve Lusin Eltanin büyük amcalarının yanına Pera Palas oteline gelirler. Burada onları geçmişin derinliklerine uzanan nefes kesen bir macera beklediğinden habersizler. İpuçlarının saklı olduğu odalar... Agatha Christie'nin odasında bulunmuş esrarengiz bir anahtar... Ne olduğu bilinmeyen bir fosil... Eski bir parşömen... Kilitli bir kutu... Büyük bir sırrın bekçiliğini yapan yaşlı bir kaptan... Ve niyetlerinin ne olduğu bilinmeyen düşmanlar. Ran ve Lusin, Agatha Christie'nin sakladığı karanlık sırrı ortaya çıkaracak ipuçlarını takip ederler. Acaba düşmanlardan önce gerçeğe ulaşabilecekler mi?
Sayfa 157Kitabı okudu
Geri168
689 öğeden 681 ile 689 arasındakiler gösteriliyor.