Zaman, dolabın arkasındaki böcek için de benim için de aynı tempoda seyrediyor. Benim yaşıyor olmam, onun ölmüş olması, zamanın ikimizi de aynı mantıkla çürütmekte olduğu gerçeğini değiştirmiyor. O dolabın arkasında yumuşak halının üzerinde, ben burada salondaki yuvarlak masanın başında...
Hayatım kötü ve hep tekrarını gördüğüm bir rüya gibi. Karanlıklardan, bataklıktan çıkmak için çırpınıyorum. İlerlediğimi, biraz olsun yol aldığımı düşünürken, yeniden başa dönüyorum. Hep aynı soruya cevap bulmam gerekiyor.
"Rüyalarımın bir başkasına ait olduğu düşüncesine karşı hiç de benim olmayan, sapıkça bir fikir geliştirdim : Rüyada kendimi aynaya bakmaya şartlayacağım. Rüyamda, rüyanın gerçek sahibiyle göz göze gelme düşüncesi içimdeki devasa tımarhanenin bütün kapılarını aynı anda parçalamıştı."