Paris'teki delege Reşid Bey'den gelmiş olan iki telgraf okundu. Bunlardan birisi, Spa Konferansı kararlarını, diğeri de bu kararlar kabul edilmediği takdirde, İstanbul'un Türklerden alınacağını bildiriyordu. Bu bilgiler verildikten sonradır ki, sadrazam bir konuşma yapmış ve hazır bulunanların sözlü veya yazılı olarak mütalaalarını istemişti. Bunun üzerine eski şeyhülislamlardan Mustafa Sabri Efendi, Hadi Paşa, Abdurrahman Şeref ve Mustafa Asım efendilerle daha bazı kişiler konuştular, mütalaalarını bildirdiler. Konuşmaların bitmesinden sonra padişah, antlaşmanın imza edilmesini isteyenlerin, ayağa kalkmak suretiyle oylarını açıklamasını istediği vakit çok üzücü bir görünüş meydana gelmişti. Çünkü devletin en ileri gelen, tecrübeli ve güngörmüş kişilerinin hepsi, "Ayandan Topçu Feriki Rıza Paşa" hariç, ayağa kalkmışlardı. Böyle yapmakla onlar, hükümetin tavsiyesine uymuş, fakat yüzyıllarca şanla, şerefle yaşamış olan büyük bir imparatorluğun yıkılması kararını mühürlemiş oldular. Bundan sonradır ki, hükümet, barış antlaşmasına imza koymak üzere, delegeler heyetine katılmalarını bir hafta önce uygun görmüş olduğu, Hadi Paşa ile Rıza Tevfik Bey'i, bir Fransız savaş gemisi ile yola çıkardı.
Sayfa 157
20. Yüzyılın İlk Yarısında Reformcu Ulemanın Tepkisi
Reşid Rıza esas olarak 1923'ten itibaren Türkiye'deki rejimin modernleşme arzusuyla başvurduğu heykel sanatına karşı tepkilidir. 1923'te yayımlanan El-Hilafe ve'l-İmametu'l-Uzma (Halifelik ya da Yüksek İmamlık) başlıklı kitabında Mustafa Kemal'i sert bir biçimde eleştirir. Daha önce de değindiğimiz gibi, Mustafa Kemal'e göre her "medeni" millet büyük adamları onuruna anıtlar dikmeliydi; İslam inancı en başından beri müminlerin gönüllerinde sağlam kökler saldığı için, "aydınlanmış bir grup adamın bu taş parçalarına tapınabileceğine ihtimal vermek ve inanmak Müslüman dünyasına hakaret olur" diye belirtmişti (Türk Milli Komisyonu, 1963: 70).
Sayfa 89
Reklam
Bir millet için tarihle masalı, kahramanla haini birbirinden ayırmak; ilaçla mikrobu, nimetle musibeti birbirinden tefrik etmek kadar hayatidir. Tarihin her devrinde karanlık şahsiyetler vardır. Lakin İslâm tarihi onların mahşeri gibidir. Maskeler yırtılmadan, kimin kimler adına çalıştığı zahir olmadan Müslümanların birbiriyle mücadelesi bitmez,
Muhammed Kasım en-Nänevtevi ve Resid Ahmed Gangõhi gibi bir grup alim tarafından 30 Mayıs 1866 tarihinde Delhi yakınlarındaki Sehärenpür'a bağlı Diyobend kasabasında kurulan Daru'l-Ulâm Diyobend. Hint Alt Kitası'nın tartışmasız en büyük ve köklü ekolüdür. Muhammed Enver Şah el-Keşmiri. Eşref Ali et-Tehånevi, Şebbir Ahmed Osmání. Muhammed Idris Kandehlevi. Zafer Osman et-Tehånevi ve Muhammed Yusuf el-Bennári gibi son iki asrın en büyük muhaddisleri bu medresede yetişti. Ahmet Buharalı'nın da dediği gibi: "M. Reşid Rıza farklı bir çizgiyi temsil etmesine rağmen Hindistan gezisinde Diyobend Medresesi'nde gördüğü manzara karşısında duygularını "Burası Ezheru'l-Hind/ Hindistan'ın Ezher'i şeklinde ifade etmekten kendini alamadı
Emin el-Hüseyni
Yüz­ yılın dönümünde asilzade el-Hüseyni ailesinin çocuğu ola­rak dünyaya gelen Emin, kısa bir süre el-Ehzer'de ve Reşid Rıza'nın mektebinde okuduktan sonra, 1. Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda subaylık yaptı. 16 Manda yönetimindeki Filistin'de, en önemlisi öteden beri Hüseynilerle çekişen nü­fuzlu Neşeşebi aşireti olmak üzere birçok düşmanı olmasına rağmen, El-Hüseyni hızla yükseldi. 1921'de İngiliz yetkililer onu Kudüs müftüsü olarak atayıp yeni icat edilen "büyük müftü" (el-müfti el-ekber) unvanı verdi; bir yıl sonra Yüksek İslam Şurası reisi ve Filistin'de Genel Vakıf Komitesi baş­kanı olarak atadı -İngilizler, ateşli bir yahudi düşmanı olan el-Hüseyni'nin kısa sürede İngiliz yönetimine ve Filistin'e yahudi göçüne muhalefetin baş savunucusu olacağını bek­lemiyorlardı. 1937 sonbaharında müftü Lübnan'a kaçmak zorunda kaldı; oradan Irak'a ve Irak'ta Mihver yanlısı darbe­nin başarısızlığından sonra Tahran'a geçti. 1941 sonbaharın­da Müttefikler İran'a saldırınca, Türkiye üzerinden İtalya'ya kaçtı. 6 Kasım 1941'de bir Alman uçağı onu Berlin'e getir­di.
Sayfa 86 - ALFA | TARİHKitabı okudu
Meşrutiyet döneminde Mehmet Akif’in önderliğini yaptığı İslâmcı dergilerin sıkı dostu olan Arap düşünürü Reşid Rıza, şiddetli bir İngiliz muhibbi, şiddetli bir Türk düşmanı idi. Arap Halifeliği davasını ortaya atan İngiliz şairi Blunt’ın etkisi altında İngiliz himayesi altında gerçekleşecek bir Arap milliyetçiliği güdüyordu.
Reklam
157 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.