Siz, ben ve tüm canlılar tüm hayat sahipleri ken disinden evvelkiler tarafından doğruhm, doğan, ya şayan, ölen ve öldüğünde ise yerine başkaları geçen unsurlardan oluşuyoruz. Bazı kılı kırk yararak oluş turulan fikirterin sahipleri bu gün var olan şeklin bundan on sene önceki hallerinde kendilerini oluş turan unsurdan büsbütün mahrum olduklarını iddia etmişlerdir. Bu daimi değişim, vücudumuzun bu sü rekli şekilde değişmesi size daha önce de bahsettiğim hayatın, toplum hayatının, en doğal olaylarından bi ridir.
İnsan hariç her şey tazedir, çünkü insan bir yük, bellek yükü taşır.
İnsanın pis, kirli, yük altında olmasının nedeni budur; yoksa tüm varoluş yeni ve tazedir.
O bir geçmiş taşımaz ve bir gelecek hayal etmez. Sadece oradadır, tümüyle oradadır! Geçmişi taşıdığınız zaman varlığınızın büyük kısmı geçmişe, olmayan geçmişe karışır.
Ve geleceği hayal
Çöl hayatın çok yoğunlaştığı bir yerdir. Canlıların kökleri son su tanesine bile tutunur ve çiçekler sadece sabahları erkenden ve öğleden sonraları da geç saatlerde görünerek bu nemi biriktirir. Çölde hayat küçük, ama muhteşemdir ve olan bitenleri çoğu yeraltından süregider. Birçok kadının hayatı da buna benzer.
Çöl bir orman ya da cangıl gibi bereketli, sağlıklı değildir. Hayat şekilleri bakımından çok yoğun ve gizemlidir. Birçoğumuz çöl hayatı yaşadık: Yüzeyde çok küçük, yerin altındaysa muazzam.
Kızılderili Şef Seattle doğayla ilgili şöyle diyor: "Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanın da başına gelmiş sayılır."
Bu dünyaya geldiğimiz anda varlığımızı duyurmak için çığlık atarız. Biri hemen bizimle ilgilenir, bizi yıkar, kundaklar, karnımızı doyurur ve en iyisi de annemiz bizi tatlı bir tensel temas için kucağına ya da göğsüne yatırır. Bizler son derece sosyal canlılarız; yaşamlarımız insanoğlunun oluşturduğu topluluk içinde kendi yerimizi aramaktan ibarettir. Büyük Fransız psikiyatrist Pierre Janet'in şu ifadesini çok severim: "Her yaşam bir sanattır, anlamlı olan her şeyi bir araya getirin."