1950’lere kadarki Türk romanının bazı özellikleri
Bu dönem romanında iki çizginin göze çarptığını söyleyebiliriz. Birinci çizgiyi, bir düşünce kalıbına dökülen, toplumsal sorunlara dönük romanlar; ikinci çizgiyi bireyler arası ilişkiye ve dolayısıyla bireyin iç dünyasına dönük dramatik romanlar oluşturur... Toplumsal ve tarihsel koşullar Batılılaşmayı Türkiye’nin ve dolayısıyla Türk romanının ana sorunsalı yapmıştı. Yazar için, bu soyut bir sorun değildi, çünkü laik doğrultudaki modernleşme, günlük yaşama girmiş, türlü vesilelerle tanık olduğu bir olguydu. Onun için yazarlarımız, ne dereceye kadar «biz» olarak kalacağız, ne dereceye kadar Batılılaşacağız sorusu karşısında duyarlıydı. Bu soruya cevap ararken Batılılaşmadan ne anladıklarını belirtmeye, köksüzleşme tehlikesi karşısında kaygılarını dile getirmeye ya da Doğu ile Batı değerleri arasında bir birleşim kurmaya çalışmışlardır. Diyebiliriz ki romandaki çatışma, temelde, çoğu kez Batı ile Doğu çatışmasından kaynaklanır ve Batı-Doğu karşıtlığı romanda, eski kafa / yeni kafa, idealist / materyalist, gelenekçi / Batıcı, hoca / öğretmen, milliyetçi / kozmopolit, İstanbul yakası / Beyoğlu yakası, mahalle / apartman, alaturka toplantı / balo gibi türlü karşıtlıklar biçiminde somutlaşır.
İletişim Yayınları
Cedit Hareketi ve Tatar-Türk Modernleşmesi
Türk dünyasına yönelik son sistematik asimilasyon girişimi 1860’larda II. Aleksandr zamanında gerçekleşir. Aleksandr’la birlikte II. Katerina döneminde terkedilen Hristiyanlaştırma politikasına yeniden hız verilir. Bunun için Türk lehçelerinde eğitim veren okullar açılır. Amaç Türk ve Müslüman halklar içinde Rus sömürgeciliğinin savunuculuğunu yaparak -bir nevi misyoner rolü oynayacak- devşirme bir aydın tabakası yaratmaktır. Bu sistematik saldırının önemli adımlarından birisi olarak Türk halklarının dillerini yok etmek için Kiril alfabesi temelinde yeni alfabeler geliştirilir.
Sayfa 17 - İleri YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Türk modernleşmesi adı verilen tuhaf ve köksüz modernleşmenin sağlam ve tutarlı temeller üzerine oturmadığının, hatta neredeyse temelsiz olduğunun; Batı modernleşmesinin son derece görgüsüz bir “taşralı tavrı” sergilenerek birebir kopya ve taklid edildiğinin en önemli göstergelerinden bir tanesi de, Cumhuriyet'le birlikte yapılan müzik devrimleri ve Türk mûsikîsinin yasaklanması eylemidir. En az bin yıl içinde ve çok çeşitli kültürlerin buluşması sonucu ortaya çıkan musikî kültürümüzü terk edip hatta yasaklayarak, kendi tarihsel süreci ve mecrâsı içinde tutarlı bir serüveni olan Batı müziğini her şeyiyle olduğu gibi, o serüveni de biz yaşamışcasına benimsemek, kopya ve hatta taklid etmek ancak sağlığını, dengesini kaybetmiş bir zihne sahip olmakla izah edilebilir. Platon diyor ki: “müziğini değiştirirseniz, sitenin duvarları yıkılır...”. Kendi mûsikî kültürünü bütün zenginliği ve tarihsel geçmişi ile ortadan kaldırıp yasaklamak ve yerine bu topraklarda neredeyse referansı bulunmayan Batı müziğini ikâme etmek, açık ve kasten sitenin duvarlarını yıkmak için yapılmıştır. Batı müziğini olduğu gibi alıp taklid etmekle Batılı olunacağı zannedilmiştir. Birebir alınıp uygulanan Batı müzik kültürünün tarihsel serüvenini, sosyal ve siyasal ilişki biçimini sindire sindire yaşamadan alıp kopya ve taklid etmek, toplum gelişmesini engellemekten başka bir işe yaramayacaktır.
Sayfa 1047 - Yalçın ÇetinkayaKitabı okudu
ismet Özelden bir alıntı
Türk konfor ve rahatının bozulmaması karşılığında her şeyi feda etmeye ikna edildi. Nr yazık ki bu sözün sadece Türk toplumu icin degil, modernlesme tuzagina çekilmiş tüm topluluklar için doğru olduğunu düşünüyorum.
Atatürkçülük, modernleşmenin siyasi çerçevesini çizsede toplumsal ve ekonomik yönünü ihmal etmişti.
Uygarlık
İslam dünyasının hurafelerden uzak, bilimsel tutumu bilim yoluyla Tanrı'ya ulaşma özlemi, Arap dilinden Batı dillerine yapılan çevirilerle 16.yy Avrupa Röneasansının gelişiminde alt yapı görevi görmüştür.
Sayfa 93 - ÇNK KitapKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 441 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.