Bazı insanlar, uzmanlık alanlarında olmayan işlerde başkalarının söylediklerine uymayı âdet edinmez, aksine her meselede maslahat, illet ve delilleri araştırır, bunları bırakıp âlimlere teslim olmazlar. Bununla birlikte kâmil olmayanın kâmil ve âlime uyması gerekir. Bu demek değildir ki âlimlerin yanında hükümler için maslahat ve deliller yoktur. Aksine onların yanında bunlardan çok sayıda vardır. Ancak İslâmi ilimlere aşina olmayan kimseler o delilleri ve maslahatları bazen anlamayabilirler. Mesela matematik ilminin tanımlarını, konulan esaslarını ve uzmanlarınca bilinen temel esaslarını bilmeyen bir kimse Öklid teoremini bilemez. Aynı şekilde şeriat ilminin ilke ve esaslarını bilmeyen ve bu ilme eğilmemiş bir kimsenin ulemâya uymaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.
1.Kaide:Bir şeyin anlaşılmaması, o şeyin bâtıl olduğuna delâlet etmez. Bir şeyin bâtıllığı, ancak onu reddedip yok sayan kesin bir delil ile sabit olur. Burada aralarında büyük fark bulunan iki şeyin mevcüdiyeti apaçıktır ve onların bilinmesi gereklidir: ı. Bir şeyin varlığının anlaşılmaması. 2. O şeyin var olmadığının bilinmesi.
Reklam
Şunu da söylemeliyiz ki olması mümkün olan bir şeyin vukuu sahih bir nakli delille sabit olursa o şeyin vâki oldugunu söylemek gerekir. Vâki olmadığı sahih bir nakli delille sabit olmazsa o şeyin vâki olmadığına inanmak gerekir. Bir şehrin yüzölçümünün diğer bir şehrin yüzölçümünden daha büyük olduğuna dair anılan örnekte “Falan beldenin yüzölçümü şu beldenin yüzölçümünden daha fazladır” ifadesinin doğru olduğuna hükmedilebileceği gibi yalan veya yanlış olduğuna da hükmedilebilir. Tabi bu hüküm, ancak söz konusu beldelerin ölçümü yapıldıktan sonra verilebilir. İslâm inancına göre semâların varlığı da aynı şekilde mümkinâttandır. Akla göre semâların ne varlığına ne de yokluğuna dair herhangi bir delil mevcut değildir. Hatta akla göre her iki ihtimal de söz konusu olabilir. Şu hâlde semâların varlığına veya yokluğuna hükmedebilmek için nakli bir delile müracaat etmek gerekir. Kur'ân ve Sünnet nasslarının semâların varlığına delâlet ettiklerini gördüğümüze göre semâların var olduğunu söylememiz gerekmektedir.(bk.Talak,65/12;Fussilet9/12)
16. Biliniz ki Peygamberlerin (aleyhimusselâm) bütün mucizeleri âdeten muhal (imkânsız) olan şeylerdir. Biz bu imkânsızlığı ”Müsteb'ad olarak adlandırıyoruz. Lakin mucizeler aklen imkânsız olan şeyler değildir. İnsanlar âdeten muhâl olan şeyle aklen muhâl olan şeyi birbirinden ayırd etmemekte olup ikisini aynı şey zannetmektedirler. Ateşin Hz. İbrâhim (aleyhisselâm)'ı yakmaması aklen muhal değildir. Doğrusu şu ki ateş her zaman yakıcı değildir. O ancak şânı Yüce hakiki Müessir'in emriyle yakar. Hatta bazı canlılar ateşin içinde yaşarlar da ateş onlara en ufak bir zarar vermez. Bazı insanlar Mi'râc'ı aklen muhâl sayarlar. Çünkü onlar, bir insanın o kadar uzak mesafeleri hayret verici bir süratle katedebileceğini kavrayamazlar. Lakin onlar, gözden çıkan bir ışının bir anda doksan milyon mil mesafedeki güneşe kadar uzanan mesafeyi katedip geri döndüğünün farkında değildirler. Aynı şekilde bazı insanlar, kıyâmet gününde ellerle ayakların konuşup şâhidlik edeceğine şaşarlar. Ama küçük bir et parçası olan dilin konuşmasına şaşmazlar. Çünkü dilin gece ve gündüz demeden hareket ettiğini müşahede etmektedirler. Peygamberlerin (aleyhimusselâm) gösterdikleri olağanüstü haller de bu türden olupaklen muhal olmayan şeylerdir. Bunlar ancak âdeten muhâl olan şeylerdir. Bunların her birinin diğerlerinden ayrı, müstakil hükümleri vardır.
Bir şeyin varlığı, o şeyin duyu organlarından biri veya müşâhede ile idrak edilmesini gerektirmez. (Müşâhede, eşyalardan birini bilmenin tek vesilesi değildir.) Bir şeyin reel olarak sübütuna hükmetmek, ancak aşağıdaki üç yoldan biriyle olur: a) Müşâhede. Mesela Zeyd'in bize doğru gelmekte olduğunu gördüğümüzde onun gelmekte olduğuna
Çatışma (teâruz), birinin doğruluğunu diğerinin yalan olduğunu gerektirecek şekilde iki hükmün muhtelif olmasıdır. Mesela bir adam, Zeyd'in bugün trene binip saat onda Delhi'ye ulaştığı haberini verir. Diğer bir adam ise “Zeyd bugün saat on birde evimde benimle birlikte oturmaktaydı” şeklinde bir haber verirse buna çatışma (teâruz)
Reklam
31 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.