ADANA: Cevdet Akçalı, Fazıl Güleç, M. Salahattin Kılıç, Melih Kemal Küçüktepepınar, Ali Cavit Oral, Emir H. Postacı, Kemal Satır, Ahmet Topaloğlu, Turgut Topaloğlu, Alpaslan Türkeş, Hüsamettin Uslu.
ADIYAMAN: M. Zeki Adıyaman, Ali Avni Turanlı.
AFYON KARAHİSAR: Hasan Dinçer, Hamdi Hamamcıoğlu, Ali İhsan Ulubahşi, Kazım Uysal.
AMASYA: Yavuz
Bu adamlar nasıl o kadar haşin davranabilmişler? Bana öyle uysal, öyle mütevekkil görünüyorlar ki... Onları bu kadar cansız, lakayt görünce Viyana kapılarında dehşet saçan o ağır yatağanları bile kaldırmaya mecalleri olmadığını sanırsınız. Türkçe, Musa'nın Romence ve İbraniceden sonra üçüncü ana dili olduğundan onlarla havadan sudan yarenlik ediyor.
Ben bu adamları sevdim! Bilmiyorum acaba sadece muzaffer oldukları günlerde mi acımasız oluyorlar? Ama Musa'nın deyimiyle, onların "hali hazırdaki felsefesi" benim hoşuma gidiyor. Hayatın zorluklarına aldırış etmiyorlar ve maddi rahatları için kendilerini yiyip bitirmiyorlar. Rahatlarına çok düşkünler. Bunu anlıyorum.
30 Temmuz 2003 tarihinde Bayrampaşa şehir parkında çocukları ve insanları ücretli olarak gezdiren ve Cihan adındaki son derece uysal bir at,Tayyip sırtına binince delleniyor ve bir an bile onu taşımıyor,taşımayı reddediyor ve onu sırtından yere atıyordu.Oysa bu millet bir atın gösterdiği feraseti gösteremiyor,yıllarca o ve ekibini omuzlarında taşıyordu...
Kimin kimden önce ölcegi belli olmaz.Ölüm kimin kapısını çalar, bilinmez.Ölümün genci yaşlısı yoktur. Kimi çiçeği burnunda, genç yaşta ölür, kimi de yüz yaşını bulur,
Ne yapsınlar? Onlarda böyle başkalarına yaranarak, hizmet ederek, ekmek kırıntılarını, sofra artıklarını hak etmek zorundaydılar. Başka çareleri yoktu.