Athanasius'a göre Mesih'in faaliyeti iki yönlüdür. Günahkar beşeriyet adına ölüm cezasını kabul etmesi ve daha önemlisi, kendisiyle insan tabiatının bozulmaz olduğu ve ölümden sonra diriltildiği tanrısal Söz'ün lsa'ya enkarnasyonudur. Beşeriyetin kurtuluşunu gerçek­leştirmek için zorunlu olduğuhdan lsa hakikaten öldü; ancak onun bedeni Söz'le (logos) bir olduğundan artık, bozulmaya tabi değildi, bu yüzden, üçüncü gün diriliş gerçekleşti. Mesih'in be­ deniyle bir 9lmaları sayesinde hıristiyanlar, bu bozulmazlığı ya da ölümsüzlüğü paylaşırlar. Athanasius'un öğretisini özetleyen bir cümlesi vardır: "Mesih bizi tanrısal kılmak için bedenlendi". Bu düşünce çizgisinde, antik Mısır'ın ölümle ve ondan kurtul­mayla meşgul oluşunun hıristiyanlaştmlışmı görmemek mümkün değildir.
Eski Ahit'in ya da Yeni Ahit'in Manastırlar ve benzeri yerlerde kısa pasajlarının tercümeleri dışında, hiçbir Arapça tercümesi yoktu*. İbn İshak'ın, Muhammed'in hanımı Hatice'nin yeğeni Varaka b. Nevfel'in bir hristiyan olduğu ve kitapları bildiği ifa­desi, yalnızca Süryanice'de Eski Ahit'in bir kısmını okuduğu ya da kendisine okuttuğu anlamına gelir..
Reklam
Dünyadaki büyük insanlar içinde hiçbiri Hz. Muhammed kadar iftiraya uğramamıştır.
Daha dengeli bir görüşe doğru ilk adım Thomas Cariyle tarafından atılmıştır. Cariyle dünyanın büyük dinlerinden birinin kurucusu olması dolayısıyla O'nun bir sahtekar olduğu düşüncesini reddetti. Daha sonra gelen alimlerin bir kısmı, zaman zaman O'nun akıl hastası olduğunu belirtseler de, Hz. Muhammed'in samimiyetini kabul etme girişimleriyle bu yolu izlediler. Gustav Weil, O'nun saralı olduğunu ispat etmek için çalıştı. Aloys Sprenger daha da ileri gitti ve Hz. Muhammed'in saraya İlaveten isteri'ye de tutulduğunu iddia etti. Sir Wilîiam Muir sahte peygamber düşüncesine benzer bir düşünceyi muhafaza etmiş ve Hz. Muhammed'İ, Mekke'de dürüst ve yüce-ruhlu bir resul ve vaiz iken, Medine'ye gittikten sonra, dünyevi başarılar uğruna Şeytan'ın oyunlarına teslim olan bir kişi olarak tasvir etmiştir. D.S. Margoliouth O'nu, bile bile halkın kafasını karıştıran birisi olarak suçlamaktan çekinmiyor ve ruhçuluk tarihinin, olağan dışı güçleri olan insanların nasıl ko-layca sahtekarlığa yönelebileceğini gösterdiğine işaret ediyordu. Hıeodor Nöldeke, Hz. Muhammed'in peygamberi ilhamının gerçekliği üzerinde ısrar ederek, O'nun saralı olduğu düşüncesine karşı çıkıyor ve kendisinin ilahi güçlerin etkisi altında olduğuna inanacak derecede güçlü coşku nöbetlerine maruz kaldığını düşünüyordu
Ortodoksi
Grek kültürü, ruhun ger­çek, insan bedenini ise, yalnızca bir vasıta kabul edildiği düalistik bir insan (human person) anlayışıyla karakterize edilirdi. Grek düşüncesinde bedenin (soma), ruhun (sema) mezarı oldu­ğu bu yüzden de, gerçek hayatın yalnızca ruh bedenden kurtul­ duğunda başlayacağına dair bir gelenek bile vardı.
Toplumsal kökeninin İslam üzerinde etkisi.
Hayata, önemi azalan bir klanda yetim olarak gözünü açan Muhammed, bir dulla evliliğinin ardından orta derecede varlıklı bir tüccar haline geldi. Muhammed’in ilk takipçileri de onun toplumsal konumunu paylaşıyordu. “Muhammed’in başlıca takipçilerini betimlemenin en sade yolu,” der W. Montgomery Watt, En üst tabakaların [“önde gelen, en zengin ve en güçlü tüccarlar,”] hemen altındaki toplumsal tabakadan geldiklerini söylemektir. ... Önde gelen tüccarların kardeşleri ve kuzenleri, zengin [fakat kendi ailelerinde ve klanlarında belirleyici etkisi olmayan] genç adamlar olsa gerekti; Ebu Bekir gibi diğer klanlardan insanlar ise, muhtemelen, hâlâ sahip oldukları bağımsızlığı koruyabilmek uğruna mücadele ediyorlardı.
Sayfa 225 - Yordam KitapKitabı okudu
Reklam
320 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.