Kader meselesinin sırları üzerinde Hazret-i Ömer'e ait şu iki menkıbe dâvayı çok derinlere götürür ve düğüm noktasını ele verir.
Veba mıntıkasına girmeksizin geriye dönerken ona sorarlar:
-Ya Ömer, Allahın takdirinden mi kaçıyorsun?
Müminlerin Emiri cevap verir:
- Evet; Allahın takdirinden Allahın kazasına sığınmaya gidiyorum!
Bir defasında da bir hırsıza sorar:
-Bu işi niçin yaptın?
-Allahın takdiri böyle olduğu için yaptım!
Hazret-i Ömer suçluya iki ceza tertip eder. Niçin böyle yaptığını soranlara da der ki:
- Cezanın biri hırsızlık yaptığı için... İkincisi de Allaha iftira etmekten, Allah adına yalan söylemekten...
Aynı kader sırrı, aynı zamanda her şeyin Allahtan olduğu hikmetini de Hazret-i Ali'nin şu ifadesinde bulur:
- «Taneleri yarıp parçalayıcı ve bütün canlıları yaratıcı Allah üzerine yemin ederim ki, biz Allahın kaza ve kaderi olmadan ne bir ovadan geçebilir, ne de bir vâdide konaklaya biliriz.»
Sayfa 87 - KADER MESELESİ VE ALLAH'I TENZİHKitabı okudu
Peygamber Efendimizin (sav) sevgili torunu Hazreti Hüseyin'le (ra) ilgili şöyle bir hadise rivayet edilir: Hazreti Hüseyin
misafirleriyle birlikte oturmaktaydı. Misafirlere ikram için gelen
hizmetçi, elindeki tabağı düşürerek sıcak yemeği Hazreti Hüseyin' in üzerine döktü. Elbisesi kirlenen ve aynı zamanda yemeğin
sıcaklığından canı yanan Hazreti Hüseyin'in yüzünde bir öfke
ifadesi belirdi. Bu istenmeyen kaza sebebiyle kendisine kızılacağını düşünen hizmetçi, "O takva sahipleri
ki öfkelerini yenerler. " (M-i İmran, 134) ayetini okuyuverdi. Bunun üzerine Hazreti Hüseyin, yüzündeki öfke ifadesini derhal
düzelterek "Öfkemi yendim. " dedi. Fakat hizmetçi ayetin devamını da okudu: "O takva sahipleri ki insanları affederler. " (M-i İmran, 134)
Travmatik olaylarda öğrenilenler iki nedenden dolayı varlığını sürdürür: İlk olarak, belirgin sıkıntı veya kaygı yaşanan durumların çoğunda yüksek düzeyde nöral faaliyet görülür. Nice nöral bağlantı olayla ilişkili hale gelir ve işin içine ne kadar çok nöron girerse öğrenilen tepki o kadar derine nüfuz edecek, öğrenilenleri atıl hale getirmek o kadar zor olacaktır. İkincisi, stres seviyesi yükseldiğinde genellikle çevredeki uyaranları isabetli biçimde ayrıştırma becerisi zayıflar; böylelikle travmatize olmuş kişi, kendi duygusal tepkisini travmanın kaynağıyla belki ancak tesadüfi bağlantıları olan çeşitli nesne ve kişileri de kapsayacak şekilde geneller. Sözgelimi trafik kazasında yaralanmış bir çocuk yalnızca arabalara değil, aynı zamanda (kaza esnasında içinde bulunduğu aracın koltuklarının rengi olan) kırmızı koltuk kılıflarına, (kazanın ardından kendisine müdahale eden doktorun üniformasının rengi olan), beyaz önlüklere ve benzerlerine karşı korktuğunu belli eden tepkiler verebilir. Bu korkuların görünürdeki mantıksızlığı (kazayla bağlantılarını kurmanın zor olması) nedeniyle bunları öylece rasyonel analize tabi tutmak ve öğrenilenleri geri çevirmek hemen mümkün olmaz.
Bizim çağımızda insanlar, farklı düşüncelere ve inançlara sahip oldukları için birbirlerini öldürüyordu. Farklı kimlikler, birbirlerine şiddet uyguluyordu.
Kendi çağımızda, dünyamızın bu güzelliğini altüst eden savaşları, düşmanlıkları, terör eylemlerini, fabrikaları, atıkları, trafik karmaşasını düşündüm bir an. Savaşların, kirliliklerin olmadığı bu çağda yaşamak pek güzel olabilirdi.