Allahım sen razı ol yeter..
Düşünsene vermişiz son nefesimizi. Artık vazife zamanı bitmiş, mükâfat zamanı gelmiş.. Terk eylemişiz bu imtihanlı diyârı, mahşere kucak açmışız.. Düşünsene her şey bitmiş. Tüm o iç sıkıntıları “aman bee üç günlük dünyaymış” avunmalarına bırakmış yerini. İçin kıpır kıpır, sağ elinde defter.. Düşünsene ALLAH senden razı olmuş. Basmış bağrına Rasûlullah, tebrik etmiş. Yürüdüğü sokakları görmeyi gözlerken sahabenin, cennette yollarını yolun etmişsin düşünsene.. Şimdi dünyalık heveslerini koy bir kefeye, tart bu düşüncelerle. Bir dirhem kıymetleri kalmıyor değil mi? #alıntı
Tik tak, tik tak. Tik ve tak...
İyi Akşamlar. Ağustos ayı öykü etkinliği kapsamında ismini vermek istemeyen bir arkadaşın öyküsünü paylaşıyorum aşağıda. İyi okumalar. Tik tak, tik tak. Tik ve tak… Saat çığlık atıyor. Götürüyor elde avuçta kalanı. Geçen vakit sıradan. Vardiyasından yeni çıkan bir işçinin yorgunluğu sinmiş fahişe kaldırımlar şehrine. Sabaha karşı. Ve saat
Reklam
Körlük (Saramago)
Öncelikle şunu belirteyim : Kitap incelemesi yapmayacağım. Yazının başlığı her ne kadar aksini iddia etse de boşverin onu. Meselenin odak noktası kitap ve hayal ürünü karakterler yerine dibine kadar gerçek bir insanın hikayesi olacak. (Böyle söyledim diye korkmayın. Realist değil sürrealistim.) Bundan epey zaman önce bir etkinliğe katılmıştım.
"Bellek... İnsanın bilme, unutma ve anımsama yetisi. İnsa­nın, farkında olarak yaşama ayrıcalığı. Beş duyumuzla algıla­dığımız her şeyi kaydettiğimiz bir özel alan. Yaşadığımız her şeyi; zamanı, olayları, doğayı, toplumsal olguları, geçmişe ve geleceğe taşıdığımız, üç boyutlu hale getirdiğimiz, aralarında ilişkiler kurduğumuz, karşılaştırmalar ve değerlendirmeler yaptığımız, böylece kendimizi ve dünyayı anladığımız, ço­ğalttığımız bir bilgi ve bilinç hali... Yaşamayı biyolojik ihti­yaçlar ve zorunluluklar alanından çıkarıp, etik, estetik, ide­olojik, dinsel ve felsefi bir değerler silsilesine doğru taşıyan yetisi insanın. Bize hayal kurma, haz alma, acı duyma, sevinç­ten korkuya kadar pek çok heyecanı yaşama imkanı veren; bizi bedensel varlığımızın ötesine geçiren; estetik yaşantılar tasarlama ayrıcalığı veren, kısaca varlığımızı insan kılan bir büyülü özelliğimiz... Erken söylenmiş bir sonuç cümlesi sa­yılmazsa, ödülü ve cezası insanın."
Modern Çöküş
Esasen herkes her an ya çevresi ya da medya üzerinden klasik biçimiyle varlığını sürdüren köleliğe her an bakıyor; hatta o köleliğe bir şekilde destek bile veriyor; ama köleliğin yok olduğuna öyle inandırılmış durumdalar ki, baktıklarını görmüyor; baktıklarını olduğundan farklı algılıyorlar. Modernitenin bu konuda gerçekleştirdiği illüzyon
Hoş geldin Eylül hoş geldin hüzün...
Eylül'dü. Dalından kopan yaprakların Sararan yanlarına yazdım adını Sahte bir gülüşten ibarettin oysa. Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu. Eylül'dü. Di'li geçmiş bir zamandı yaşadığımız Adımlarımızın kısalığı bundandı Bundandı gözlerimin durgunluğu. Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan, Ellerin kadar ıssız, Sen kadar zamansız molalar veriyordum Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz. Eylül'dü. İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin Şimdi yoktu bir anlamı suskunluğun. Çırılçıplak kalakaldım sessizliğin orta yerinde. Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında Yürüdüm bir zaman En çok sesini aradım. Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ Gözlerini sildi zaman... Dedim ya... Eylül'dü. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
Cemal Süreya
Cemal Süreya
Reklam
1.000 öğeden 491 ile 500 arasındakiler gösteriliyor.