"Onca yoksulluk varken tertemiz aşklar yaşandıysa… Açgözlü, muhteris, kibirli maymunlara pabuç bırakmayan birkaç iyi adam çıktıysa… Duygusal, dinî, siyasî her türlü ilişkide ajitasyonun, manipülasyonun, dalga dubaranın gırla gittiği bir çağda; hiç kimseyi şahit tutmadan, gizlice, pırlanta gibi bir damla gözyaşı döküldüyse… Bunda, Neşet Ertaş'ın payı var." demiş, yazar...”
İhtiras
İnsanoğlundaki ihtiras, hadîs-i şerîfte şu şekilde ifâde buyurulur: “Âdemoğlunun altından iki vâdîsi olsa, ister ki üçüncüsü olsun. Onun gözünü ancak toprak doyurur. Allâh -celle celâlühû- tevbe edenlerin tevbelerini kabûl eder.” Muhteris, dünyâdan üç bâriz vasıfla ayrılır: 1. Topladıklarına doyamamak, 2. Umduklarına nâil olamamak, 3. Her türlü gönül, irfân ve mâneviyat mahrûmu olmak. Muhterisin gönlünü saran tamahkârlık, orada ilâhî aşk ve ihlâsa en ufak bir yer bırakmaz. Ne hüsrandır ki, böyle kimselerin ömürleri mal istiflemenin hamallığı ile geçer. Hayatları bir “körebe” oyununa döner ve hazîn bir son ile nihâyet bulur. Muhterisin doyamadığı dünyâ hayatı hakkında Nâziât Sûresi’nin 46. âyetinde: “Kıyâmet gününü gördüklerinde, (dünyâda) sadece bir akşam vakti ya da kuşluk vakti kadar kaldıklarını sanırlar.” buyurulmaktadır. *Osman Nuri Topbaş
Reklam
" Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu'nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur. " Zülfü Livaneli, Huzursuzluk
Bazen
Charles Baudelaire
Charles Baudelaire
okurken
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
de gelir akla; Hatırla ki zaman muhteris bir kumarbazdır Hilesiz kazanır, bu bir kanun, her koyuşta. (Baudelaire) Zaman bir işvebaz, kaçak hayalet; Eskiyenin kement atar boynuna. Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet; Ancak fatihinin girer koynuna. (Necip Fazıl)
ADIN SENİN Saçlarına can veren yıldızlar nerde gülüm? Hangi ferman dokundu bakışlarına senin? Belki sahrada değil, şimdi göklerde gülüm, Taşıyor bulutları gözlerinde, nazenin. Senin her kirpiğinde bir dervişin ahı var, Muhteris aynaların eskidiği yerdesin. Yüzünde en çaresiz devlerin günahı var, Zamanı sonsuzluğa bağlayan
3. sınıfta öğretmen hayat bilgisi yazılısında yaprağın görevi nedir diye sormuştu. “Dalından düşmemektir yazmıştım.” 0'ı çakmıştı hoca. Sınavdaki ilk derste beni ayağa kaldırıp “fotosentez niye yapılır oğlum?” diye sormuştu. “yaşamak için öğretmenim” demiştim. İkisinin de aynı cevap olduğunu anlayamamıştı o günden sonra hep düşündüm “ insan ne ile yaşar?” işi can yakmak, yıkmak, öldürmek, para kazanmak, yok etmek, tüketmek, üretmek. O zaman o yaprak çürür ki dalında. İnsanın kalbinin de çürüdüğünü düşündüm. Burada ki kalbinin çürüğünü düşün, koktuğunu merhametsiz,sevgisiz, adaletsiz, şahsiyetsiz, kalpsiz,kifayetsiz, muhteris ve yalnız .
Reklam
274 öğeden 241 ile 250 arasındakiler gösteriliyor.