Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çocukluk
" Uyu yavrum, uyu; çünkü çocukluk çok güzeldir." demiş
José Mauro de Vasconcelos
José Mauro de Vasconcelos
. Bende çok özlüyorum o günlerimi. İnsanoğlu bir garip. Küçükken büyüyeyim de şunlarım olsun, bunlarım olsun deriz. Büyüyünce de keşke o eski okul yıllarıma, çocukluğuma, mahalle arkadaşı günlerime dönebilseydim deriz. Bu dediğim genelde şaşmaz. Bende çok özlüyorum çocukluk yıllarımı ama dolu dolu geçirdiğimi, güzel anılar biriktirdiğimi de iyi biliyorum. Fazla saf biriydim çocukken. Bazen akran zorbalığına maruz da kaldım hatta. Babam oğlum benden iki tane çikolata isterdin, ikisini de gider sokakta arkadaşlarına verirdin. Sonra eve gelip ağlardın, ben çikolata yemedim diye, der. Hayatın mağduriyetini küçük yaşlarda tatmayanlar büyüdüğünde bazı olgun özelliklerden mahrum kalırmış. Benimki de o misal. Bazen tabi diyorum ki, keşke masum saf Emre olarak kalsaydım. Bazı şeylerin keşke farkında olmasaydım. Bilmediğin, yaşamadığın özellik çünkü sende eksiklik hissettirmezmiş. Bize bu bayramı hediye ettiği için
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
e sonsuz minnetlerimi sunuyorum. Onun bir sözü ile yazıma son veriyorum : "Vatanı korumak çocukları korumakla başlar." Geleceğimiz olan çocuklarımıza yarınımızı güvence altına almak için ilim, bilim, terbiye, din, milli duygu, eğitim, spor, müzik, kitap, sanat gibi aklınıza gelebilecek her türlü önemli özelliklerle donanımlı hale getirip yetiştirebilmek bizim elimizde. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun.
Yeni bir hayat
İsmet eşini seviyordu ama eşini sevmesi yetmiyordu. Eşiyle birlikte kaynanasını, kayınbabasını, kaynını, baldızını ve hatta hayattaki tek marifeti göbeğinde çay bardağı durdurabilmek olan bacanağını da sevmek zorundaydı. İsmet bu duruma deli oluyordu. Evde her şeye eşi karar veriyordu. İsmet'in hangi balkonda oturacağına kadar. Karşı
Reklam
Kısa Bir Hikaye / Sevdiklerime Ithafen
Uzunca boylu zayıf bir çocuk. Elinde kemik saplı çakısıyla fındığın dibine çökmüş, fındığın piçlerini özene özene kesiyor, kestiği dalların hepsinin aynı kalınlıkta ve düzgün olmasına dikkat ediyor, kestiklerini de güzelce yanına istifliyordu. Döndü kestiği dallara baktı. Bu kadar yeter mi acaba, diye düşündü. Birkaç tane daha kesti. Çakısını
Toprağın Elleri
Anneannemin toprakla uğraşmaktan çatlayan ellerindeki kudrete inanıyorum. O eller ki Ankara’nın kavurucu sıcağında yıllar boyu toprakla muhabbet kurmuş. Evet doğru kelime bu olmalı, uğraşmak rekabet barındırıyor ama o dostluk, ahbaplık ilişkisiyle ömrünü ölçmüş, biçmiş, değerlendirmiş. Bu dostluktan ona kahve telvesinden nişane kalmış; ayasıyla
İnsanlığın bu kadar iğrençleştiği bir dünyada gelinen nokta o ki, sanırım insanlığın en az %80'i bedenlenmiş cinden başkası değil.. Ben çocukken anneannem, eskiden köylerin karşı dağlarında gece cinlerin ateş yakıp düğün yaptıklarından bahsederdi.. "Şimdi neden yok" dediğimde: "Şimdi artık insanlar şeytan oldu, hay oğlum" demişti.. O zamanlar bunun üzerinde fazla durmamıştım, gelinen noktada gerçekten insanların şeytanlaştığını görmemek mümkün değil
Viran Ceket
https://1000kitap.com/yazar/vusat-o-bener 'in anısına.. Acıktım. Ne pişirmeli? Dolabımda hazır yemeğim olsa yesem, ısıtıp yesem. Hep acıkınca gelir aklım başıma. Önceden hazır yemeğim olsa ne güzel olurdu. Huy edinmeli tokken yemek yapmayı ama nerede. İnsanın hiç tokken yemek yapası gelir mi, gelmez elbet. Annem yapardı. Kahvaltıyı yapardık
Reklam
Kayanın fısıltısı
Çocukken, küçücük bir fidanın dev bir ağaca dönüşmesini izler gibi, bir taşın da heybetli bir kayaya evrilebileceğini hayal ettim. Masum bir inançla, toprağa ektiğim taşın her gün suyunu verdim, büyüyüp yeşermesini bekledim. Aradan haftalar geçmesine rağmen, taşın küçücük bedeni değişmedi. Annem, "Taşlar büyümez oğlum," dedi. O gün, taşların sadece sert ve soğuk olmadığını, aynı zamanda değişime de kapalı olduğunu anladım. Yıllar sonra, bu anı tekrar düşündüğümde, taş kalpli ve taş kafalı insanlarla kurduğum ilişkileri de hatırladım. Onlar da tıpkı o taş gibi, değişime ve gelişime karşı dirençliydiler. Kalplerini sevgiye ve merhamete açmak yerine, inatçılık ve katılık zırhına bürünmüşlerdi. Onlardan farklı olmak için, tıpkı doğa gibi yıkıcı ve kudretli olmayı seçtim. Kalbim volkanik patlamaların alevleriyle aydınlandı, ellerim yeryüzünün derinliklerinden fışkıran lavlarla kirlendi. Bu yıkıcı gücü, değişimin ve dönüşümün aracı olarak kullandım. Tıpkı doğanın fırtınaların ardından yeniden yeşermesi gibi, ben de yıkımdan sonra yeniden inşa etmeyi öğrendim. Taş kalpli ve taş kafalı insanlara inat, sevgi ve merhamet tohumları ekmeye devam ettim. Belki de bir gün, o tohumlar filizlenir ve buz gibi kalpleri eritir.
Çocukken devasa kayalıklara hayrandım Ben de yere bir taş ektim, haftalarca onu suladım büyüsün ve büyük bir kaya olsun diye, ağaçlar büyüyorsa o da büyümeliydi Annem, taşlar büyümez oğlum dedi. O günden sonra taş kalpli ve taş kafalı insanlara yatırım yapmadım
Bazen sanki karşısında biri varmış gibi konuşup, çok değişik bir ses tonuyla gülüyordu. Zaman zaman birden öfkeyle bir bağırıyordu ki, neye uğradığımızı şaşırıyorduk. Ben de de panik atak başlamıştı. Yerinden kıpırdarsa, ben aniden çok korkuyordum. Yanımda bir başkası yükses sesle konuşsa, öksürse çok korkuyordum. O sinirlenince elim ayağıma
98 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.