Rastgele açtığı sayfadan bir cümle okudu: "İnsan bir uçurumdur.." Romanda sıkça tekrarlanan cümle ile başlamak istedim. İnsanın kendi yalnızlığı içindeki yabancılaşma duygusunu anlatır. Bu yabancılaşma insanın kendi gerçekliğine inemediği yerdedir. Ana karakter Mürşit, kendisini oluşturan çevreye ve insanlara karşı da bunu yaşamıştır. İnsanların yeri geldiğinde pasif bir uyku düzeyinde yaşanılanı hatırlamama ve inkar ederek içsel bir uykuya gittiğini söyler.
Yaşanılan görülür, harekete geçilir fakat his noktasında hızla unutulmuştur. Mürşit, kendi hayatını yaşamamanın bunalımını yaşayan
uzun yıllar bu yaşadıklarına boyun eğmiş, kader olarak görmüştür. Gittikçe biriken bu ağrı tüketmiştir onu.
Bu dünyaya bakış ve anlayış açısından ortak olan Madenci bile kendi dünya ağırlığında onun için bir destek değil hâl ve söyleyiş benzerliğidir. Her ikisinin hayatı da giderek küçülen küçüldükçe içe kapanan sarmalayan bir yapıdadır.
Dolayısıyla "dünya ağrısı" hafifletilmeyen somuttan ziyade soyuta yaklaşan bir ağrıdır. Alışılmıştan tükenişe giden çizgidedir:
• "Herkes bir şey yapıyor,.. kötülük için, iyilik için. Acısını unutmak için. Kaçmak için. Ben kıpırdayamıyorum.." (s. 229)
• "Yine de yapamıyor, silkinemiyor, üstündeki bu yabancılık duygusunu eski bir gömlek gibi çıkarıp atamıyor. Yarın sabah yine başını alıp gitmek niyetiyle uyanacağını ve hiçbir yere gidemeyeceğini biliyor.."
(s. 252)
..
#İyi okumalar dilerim..