Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.27
Yavuz Sultan Selim Han, kısacık iktidarı döneminde ülkesini başarıdan başarıya taşımış, sahip olunan toprak miktarını üç katına çıkarmış ve ittihad-ı İslam adına ömrünü feda etmiş bir Osmanlı sultanıdır. Şehzadeliğinden itibaren kafasında planladığı büyük İslam birliği hayali, onu, hayatının son anlarına kadar gayret ve mücadele içinde olmaya
GURUR VE ÖNYARGI İNCELEME
Gurur ve Önyargı hakkında dönen birçok farklı görüş var ve hepsinin ucu bir şekilde çok karakterli olmasına geliyor. Kitabın başlarında her ne kadar kimin kim olduğunu anlamayıp ya da neler döndüğünü çözememek bocalatsa da sırf bu yüzden bu eseri okumamak kitaba değil, kendinize yaptığınız bir yazık olurdu.
Şunu demeden geçmeyeyim ki karakter
320 sf. #kurtgölgesi /15/
@hamdiakyol_
@kapiyayinlari
@bibliyofilin_kitaplari
"Casusluk;masum insanların oynayacağı bir oyun değildir. Ellerin kirlenmeden, çömlek yapamazsın, unutma!.. "
Selamün AleykümBugün sizlere #polisiye türünde bir tarihi dönem romanı ile geldim...
Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek kaleme alınmış
·
Puan vermedi
Kitabı dolu dolu olaylarla geçip zihnimi fazlasıyla yormasına rağmen bir günde bitirecek kadar sevdim. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde eski arkadaşı Hamdi sayesinde yeni bir işe başlayan gencin geçirdiği günleri görüyoruz. Olaylar bu genç ve aynı odada çalıştığı kendinden yaşça büyük olan Raif Efendi üzerine ilerliyor. Raif Efendi kimsenin tam anlamıyla tanımadığı daha doğrusu tanımaya da çalışmadığı -kendi ailesinin bile- sessiz ve kendi iç dünyasında yaşayan bir adam. Gencin ilgisini fazlasıyla çeken bu adamın hastalığı ile biten ilk bölümün sonrasında Raif Efendi'nin herkesten sakladığı defterini okuduğu ikinci bölüm başlıyor. İkinci bölümde Raif Efendi'nin ağzından yaşadığı sürükleyici hikayesini gördükçe onu çok daha iyi tanıyoruz. Her sayfasında merakımın gittikçe arttığı bir kitaptı. Belki de unutsam da tekrar tüm o merakımla okumaya başlasam dediğim...
Rüsumat - Mehmet Uluğtürkan
Merhaba arkadaşlar #rüsumat kitabıyla geldim.Kurtuluş Savaşı’nı okurken Rüsumat adlı gemiyi hiç duymamıştımAma geminin mühimmat taşıma da çok önemli işler üstlenmiş.Bu kitabı okuyup Atatürk’le ve vatanı için canını hiç düşünmeden feda eden kahramanlarla ne kadar gurur duysak azdır.Bence Cumhuriyetimizinde 100. yılına
Merhaba arkadaşlar, türk edebiyatının en çok okunan, en çok bilinen kült eseri Kürk Mantolu Madonna romanı hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Sabahattin Ali (1907-1948) tarafından yazılan eserin ilk baskısı 1943 yılında yapılmıştır.
Eser neyi anlatıyor? İşini kaybeden bir bankacı olan yazarımız, Hamdi adlı dostu sayesinde bir iş bulur. Başladığı yeni işyerinde Raif Efendi isimli sessiz, garip biri ile tanışır. Hatta, "Böyle bir insan neden yaşar ki?," düşüncesine bile girer. Zamanla kendisi ile arkadaş olur ve Raif Efendi çekmecesinde sakladığı defteri ölüm döşeğindeyken ona emanet eder. İşte o defterde Raif Efendi'nin geçmişi yazılıdır. O aslında olduğundan çok farklı biridir. Defterde Raif Efendi, başından geçen bir aşkı anlatmıştır. Bu güzel ve acıklı aşk hikayesini okurken sevginin en saf halini ve ayrılığın acımasızlığına tanıklık edeceksiniz.
Kürk Mantolu Madonna'yı üçüncü defa okudum ve her okuyuşumda farklı farklı duygular hissettim. Sanırım okuduğum dönemlerle alakalı bir durum bu. Akıcı ve sade bir anlatımı olduğu için okurken hiç zorlanmadım. Eserin karakterinden Maria Puder'in de geçmiş hayatını okuyabilseydik ne güzel olurdu. Çünkü gösterişli değil sahici bir sevgisi var. Ben Kürk Mantolu Madonna'yı çok sevdim, siz de mutlaka okumalısınız.
İyi okumalar, sevgiyle kalın...
‘İki şehir kaybettim, iki güzel şehir. Topraklarım vardı uçsuz bucaksız, iki nehrim, varlığım koca bir kıtaydı.
Arıyorum hepsini. Ama bir felaket sayılmaz kaybolmaları.’
.
Elizabet Bishop’ın One Art adlı şiirinden bu dizeler sizi tam da Alice Zeniter’in kaybedilenleri anlattığı eserine götürüyor. 1962 yılında Cezayir’den Fransa’ya göç eden bir ailenin dününe, bugününe ve muhtemel yarınına.
1830’da başlıyor hikaye, Fransa’nın Cezayir’e gelişiyle, ve onlarca yıl sürüyor.
.
Göç, azınlıklar, aidiyet ve köksüzlük gibi büyük büyük başlıkların her birine ustalıkla değiniyor Zeniter, hatta yan başlıklar da açıyor her karakteriyle: Yema’yla kadınlığı düşünüyoruz, Ali ile gururu, Hamid ile unutmanın dayanılmaz ağırlığını. Ve Zeniter iki ülkenin arasındaki uzun geçmişi anlatırken kendi topraklarında hain olarak adlandırılan (harki) bir aileyi anlatmayı seçiyor. Bu seçim, anlatılan her şeyin iki tarafını da dinlememiz için bir şans oluyor.
Kimseye tam anlamıyla kızamıyoruz.
Cezayir’de hain, Fransa’da Cezayirli olan o aileyi ilmek ilmek oluşturuyoruz zihnimizde. Engin zeytin bahçelerinden dört duvar bir fabrikanın çarklarına dalıp gitmenin nasıl olacağını düşünüyoruz, kendi anne babasının dilini konuşamamanın ne demek olabiliceğini de…
Kurgusuyla, her bir karaktere hak verebileceğim yansızlığıyla, savaşların-işgallerin acımasız soğukluğunu iliklerime kadar hissetmemi sağlayışıyla çok sevdim Kaybetme Sanatı’nı.
Dilerim herkes okusun, dilerim kitaptaki her bir duyguyu sadece izlemeyi değil anlayabilmemize de aracı olsun.
.
Şirin Erkan Leitao enfes çevirisiyle~
Selammm Bebekler
Kafam, beynim duman altı resmen. Ben nasıl bir kitap okudum diye beynim yandı resmen. O kadar az sayfa olmasına rağmen kurgu, okuyucuyu acaba şurası şöyle mi, burada bu mu olacak gibisinden sürekli soru işaretleri ile karşılıyor. Şimdi kitabın konusuna gelirsek; Şevket bankadan emekli olmasını beklemeden ailesini de alıp küçük bir sahil kasabasına yerleşir. Kendilerine üç katlı bir ev tutarlar ve adamın en büyük tutkusu yazmaktır. Çatı katını bunu için kendisine ayırır. Ama buna kendini o kadar kaptırır ki ailesiyle ne kadar uzaklaştığını fark edemez. Yazmak haricinde diğer bir tutkusu ise kasabanın meczubu Hamdi 'dir. Bir şekilde ona kendini yakın hissetmektedir ve onu bu hale neler getirdi, neler yaşadı merak etmektedir. Sevket' in, Hamdi ile arasında kendisinin bile bilmediği bir bağ vardır aslında. Hemde tüm hayatını etkileyecek bir bağ! Ne olduğunu söylersem kitabın tüm büyüsü kaçar valla (o yüzden susuyorum.) Çünkü işler bu noktadan sonra çıkmazlarla örülü. Kitabın konusunu ben çok sevdim, tek sıkıntılı konu bana göre bir yerden sonra ufak tefek kafa karışıklığı yaratıyor olmasıydı. Buna rağmen insanda bir sonra ki sayfada ne oluyor sorusunu yönelten bir kurguya sahip. İlgisini çekenlere şimdiden keyifli okumalar dilerim.
