Nar Ağacı kitabını okuyana kadar en sevdiklerim arasına gireceğini tahmin etmemiştim. Okurken asla bitmesini istemediğim bir roman oldu.Yer yer hüzünlendiğim yer yer de mutlu oldugum geçmiş ve geleceğin bir kilit olduğunu anladığım o satırlar gerçekten insanın kalbine dokunur nitelikte. Yazar dönemin şartlarını güçlü betimlemesi ile gözlerimizin önüne sermekte. Cümleleri çok net ve anlaşılır bir şekilde.
Nar Ağacı, Balkan Savaşı'ndan I. Dünya Savaşı' na kadar geçen bir zaman diliminde Tebriz'li bir tacir olan Setterhan ile Trabzon'lu Zehra'nın yollarının kesişmesini anlatıyor. Kitabı okurken adeta bir resim gibi gözümüzün önüne geliyor şehirler. Trabzon, Bakü, Tiflis, Batum, Tebriz, İstanbul arasında uzun bir yolculuğa çıkıyoruz. Her bir cümlede yazar elimizden tutup şehir şehir gezdiriyor bizi. Ve Trabzon'un güzel sokaklarında adımlarımızı atıp Zehra'nın konağında dinleniyorken bulacaksınız kendinizi. kitapta sadece aşktan bahsetmiyor elbette. Savaşlar, gidip dönemeyenler, muhacirlik, göç, ihtilal, kıtlık, hastalık ve daha nice yarım kalan insanların hikayeleri... Beni en çok etkileyen kısım buydu açıkçası savaş yüzünden evini bırakmak bir yerlere ait olamamak dünyanın en kötü hissi olsa gerek.
Üslubunu çok beğendiğim yazarın bu romanını kesinlikle okumanızı öneririm.
"Dünya dönüyorsa hala, güzel insanların hatrına dönüyor. Ve güneş kızarıp battığı halde güzel insanların hatrı için sapsarı doğuyor."