Fizyoterapist olarak görev yapan Hüma,
Fırtınalı bir sabahta arabasını park edip mesaiye gitmek üzere iken
yanıbaşındaki şantiyenin iskelesinden kopan bir parça aracına isabet eder.
Uzun süre yoğun bakımda kalır ve kazadan üç ay sonra çalıştığı hastanede gözlerini açar.
Hayatı tepetaklak olmuştur bu üç aylık sürede. İşinden olur ve yerine yeni bir fizyoterapist başlar.
Kaza sırasında henüz dört aylık evli olduğu eşi bir kez bile arayıp sormamış;
üstüne kazadan çok önce zaten ayrılacaklarını anlatmıştır sağda solda.
Bir de bacakları artık tutmuyordu, ne kadar süreceği de bilinmiyordu. Bu nedenle fizyoterapist Tuğrul bey ile tedaviye başlarlar.
Tuğrul bey, Hüma’yı sadece fiziksel olarak değil;
ilgisi ve tüm iyimserliği ile psikolojik olarak da iyileştirir. Hüma yeni hayatında hakikate ulaşma yolunda korkusuzca yürümesi için onu yüreklendiren ve destekleyen iyi bir yol arkadaşı da bulmuş olur.
Yine de sınavı, yaşadıkları bununla kalmaz…
Arayışları devam eder..
Okuyucuyu bambaşka bir dünyaya taşıyacak, kafaları karıştıracak, neden/nasıl arasında götürüp getirecek bir kurgu. Geniş bir çapı var. Zamanlar arasında geçiş, rüyalar aleminde yaşanan gizemler,
Öte yandan Feridüddin Attar’ın
Mantıku’t Tayr adlı tasavvuf eserinden alıntılar yapılarak güçlendirilmiş bir hikaye anlatılıyor. Son zamanlarda okuduğum kurgulardan farklı sihirli bir dokunuş oldu.
Amin Maalouf iyi bir tarihçi midir bilmem ama ele aldığı dönemi düşünecek olursak ortaya sağlam bir tarihi roman koyabilmiş. Tam olarak nerede
