"Varlığın temelinde aşk vardır; aslında bu gerçeği ifade eden "Kenz-i Mahfi hadis-i kudsisine çok incelikli yorumlar getirilmiştir. Ancak aşk kelimesinden hoşlanmayan, muhabbeti tercih eden sûfiler de var. Ibnül-A rabi "muhabbet i tercih edenlerdense de coşkun aşk taraftarlarına daha yakın görünür. Peygamber efendimize 'Habibullah' denildiği için İslâm özellikle bir sevgi dini olduğunu söyleyen bu büyük süfiye göre, gence aşk ilahidir, yani Allah'ın asli sevgisidir ve diğer bütün aşk türlerinin kaynağıdır. Allah kendisini sevmekle, zatında gizli olan şeylerin aynlarını da sevmiştir. Şeyler bunun için çeşitli şekillerde tezahür eden bir aşkla yüklenmişlerdir. İbnü'l-Arabi ve aşk konusunda onun gibi düşünen bütün sufiler, aşkı, Allah'ın zâtından ve her şeyde mevcut olan ve her seyi mıknatıs gibi ilahi aslına çeken bir hayat kuvveti olarak görmüşlerdir. "
Sayfa 240Kitabı okudu
Zira temaşa tecrübesinde duyusal düzeyi aşan ve adeta doğrudan doğruya gerçekleşen bir idrak ya da kavrayış durumu söz konusudur. Özgün anlamıyla temasa, başta doğal güzellikler olmak üzere, belirli bir nesneye sabit bir şekilde ve mütemadiyen dikkat kesilmek, ona dalmak ve adeta ona katılmak gibi bir şeydir. Başka bir söyleyişle, zihnin eşyada dinlenmesidir. Bu durumu bütün duyu, duygu ve kavrayış yetilerinin bir yerde buluştuğu bir dinginlik hali olarak görmekte mümkündür.
Sayfa 98 - Güzellik ve Estetik TecrübeKitabı okudu
Reklam
Bir şey bizde ne ölçüde geniş hayal, haz duygusu, kemal idraki, derin düşünce ve yüksek heyecan uyandırıyorsa o ölçüde güzeldir.
Sayfa 75 - Güzellik ve Estetik TecrübeKitabı okudu
MÜCERRET SANAT ESERLERİ...
- "Peki, Müslümanın mücerret eserleri var mıdır?" - "İslâm ölçülerine bağlı kaldığı müddetçe, asla Greko-Lâtin tipinde heykel yapmayan Müslüman sanatkâr, yeri gelince, bu konuda da en mücerred eserler verebilmiştir. Klâsik bir Osmanlı mezarlığını gezenler ve dikkatle inceleyenler, mezar taşlarına bakarak "kadın" ve "erkek" kabirlerini ayırabilirler. Mezar taşını (ki, çok defa mermerdir) yontan sanatkârlar, kadının yumuşak, yuvarlak ve ince hatları ile erkeğin sert, keskin ve kalın hatlarını tecrid ederek mermere işlerlerken, gerçekten mücerredi arayan ve bulan kimseler olduklarını ortaya koymuşlardır..." (S. Ahmet Arvasi’nin “Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz”, “İnsan ve İnsan Ötesi”, “Türk İslam Ülküsü I” eserlerinden faydalanarak Arvasi’ye İslâm sanatı ile Batı sanatı arasındaki farkları, İslâm sanatındaki tevhit mevzuunu, din ve sanat münasebetini ve güzellik kavramını hayali bir röportajda sordum. M. Taha İnci, barandergisi.net/roportaj, 18 Mayıs 2024)
RESSAM YERİNE NAKKAŞ...
- "Peki bizde Batıcıların dediği gibi ressam yok mu?" - "Bizim medeniyetimizde "ressam" terimi yerine "nakkaş" sözü kullanılır. "Nakkaşlar", yalnız resim ve minyatür yapmazlar’ devrin modasına uygun olarak tezhib" (süsleme) de yaparlar. Camilerdeki, saraylardaki, köşklerdeki, kitaplardaki bütün
İZÂFÎ GÜZELLİKTEN MUTLAK GÜZELLİĞE GİDEN YOLLAR...
- "Biz de meseleyi buraya getirmek istiyorduk. Sanatkâr eserini inşa ederken gerçekte neyi arıyor? Hakikaten de “Mutlak Güzel”i aradığının şuurunda mıdır?" - "İslâm'da "güzellik", başlı başına bir hakikattir. "Güzellik", her ne kadar, insan için "izâfî" bir mânâ taşıyorsa da gerçekte "Mutlak
Reklam
435 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.