Zülfün hevası başuma cana bela yeter
Halün hayali gözüme ayn-ı ana yeter
Şirin lebün şarabına dil-teşne oluben
Kan ağladuğı gözlerümün macera yeter
Kurup kaşun kemanını kasd itme canuma
Gamzen hadengi başa kaderden kaza yeter
Yüz sürmeğe ayağuna ey yar-ı pür- cefa
Ben müptelaya sencileyin bi-vefa yeter
Çeşmüne uydı gamzelerün canum almağa
Derdlü yüreğüme sanema bu cefa yeter
Zülfün hevası fıkr-i ruhun ey peri -sıfat
Başuma tac eğnüme her dem kaba yeter
Yar işiğinde yüz süre varmağa ey rakib
Sen farig ol ‘Harimi’ye avn-ı Hüda yeter.
Almanya’dan gazeteci bir dostum aradı. Bir meslektaşımızın Ankara’ya geleceğini ve Türkiye-AB ilişkileri konusunda bir makale yazacağını söyledi.
Gelecek arkadaş Türkiye’nin katılımına sıcak bakıyormuş. Benim adımı, telefonumu vermiş, yardımcı olmamı istiyormuş. Kabul ettim. Neticede bir yerde memlekete hizmet durumu.
Ertesi gün aradı,
Pınarım sana kurban olurum,
Saçlarının akışına serin serin.
Sarılırım koynuna baharımsı kokuna,
Ne şirin nede baldan öyledir bir dudağı var.
Ha şu dağın bağrında nasıl bağırsam da yakarışları,
Dünya bambaşka bir şey olur sensiz dayanamam.
Çağlayan gibi çağlar kahkahan dudaklarından,
Gözlerin berrak berrak akıyor sanki Anadolu.
Bir sinirlenişin
Bir gün bile güldürmesin yaradan
Yılarca başımın belası seni
Dilerim kurtulma dertten beladan
Ben gibi perişan olası seni
Dünya zindan olsun başına kepsin
En yakın dostların bin hile yapsın
Güvendiğin dallar kökünden kopsun
İk'eli koynunda kalası seni
Azgın dertler ayrılmasın peşinden
Çıban çıksın irin aksın döşünden
Kıymatlı hazine gitsin başından
Ağlanacak yere gülesi seni
Her nere varırsan geriye itil
Titreyesin sarı sıtmaya tutul
İnsandan insana mal gibi satıl
Etsin Mevlam eller kölesi seni
Karamehmet der de bulma amanı
Eksilmesin hiç başıyın dumanı
Çalışıp kazanıp yeme zamanı
En tatlı anında ölesi seni
ÇUKUROVALI ÂŞIK KARAMEHMET