Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
- Sevgili dostum, pek sevimli, tatlı bi Rus soylu kişisi tanıyorum: Bu genç düşkündür edebiyatı, her türlü güzel şeye pek düşkündür. Büyük Engizisyoncu'nun da yazarı olur... Geyne derken onu söylemek istemiştim! İvan, utançtan yüzü kıpkırmızı, - Büyük Engizisyoncu'yu ağzına alma! diye bağırdı. - Ya Jeolojik Devir? Anımsıyor musun? Güzel
Sayfa 821 - İletişim Yayınları
Son gün
Eşi Bayan Hayriye'den Talât'ın son gününü şöyle dinliyoruz: - O gün, yine her günkü gibi, kalktı, gitti. Saat ona doğru, eve döndüğü zaman: - Haydi... Hayriye, dedi. Seninle biraz dolaşalım. Hava almış olursun. Ben mutfakta yemek hazırlamakla meşguldüm: - Ben çıkmayayım, dedim. Hem yorgunum hem de yemeği hizmetçinin başına bırakmak istemiyorum. - Sen bilirsin, dedi. Fakat bir türlü evden çıkmak istemiyordu. Kapıya kadar birkaç kere gidip geldi ve her defasında titrek bir sesle: - Allah'a ısmarladık, diyor, sonra tekrar yanıma gelip uzun uzun gözlerimin içine bakıyordu. - Paşa, dedim, bugün sizin bir tuhaflığınız var. Çocuk mu oluyorsunuz Allah aşkınıza? Niçin gitmiyorsunuz? - Bilmiyorum Hayriye. İçimde bir sıkıntı var. Sen yanımda olmadıkça kendimi çok yalnız hissediyorum. Öyle söyleyerek kapıya doğru yürüdü. Ben de mutfağa döndüm. Aradan bilmem ne kadar zaman geçmişti. On dakika, belki daha fazla. Kapının zili üst üste çalındı. Hizmetçiler koşup açtılar. İçeriye ilk giren eski Selânik mebusu Nesim Mazelyah oldu. Arkasından Dr. Nazım, yüzü sapsarı, gözleri dehşetle dışarı fırlamış, içeri girdi. Nazım beni görünce tarif edilemeyecek bir heyecanla bağırdı: - Hayriye Hanım! Hayriye Hanım... Bu ses hâlâ zaman zaman beynimin içinde ürpertiler uyandırır. Dediği gibi koştuğumu ve: - Nazım Bey, korktuğum başıma geldi mi? diye sorduğumu hatırlamıyorum, düşüp bayılmışım.
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
Ne çok yan çizme diye düşündü o zaman da Selami, ne çok anı ve sevda üşüşür belleğimize, ne çok eski düş, öylesine yalnız, öylesine zorunlu bir sarhoşluk gecesinde. Oturur düşünürüz, bir başkasına anlatmak isteriz yengilerimizi, yenilgilerimizi. Saat yeni bir yalnızlığı vuruyordu. Oturur, yalnızca düşünürüz evet; nasıl da benzemişizdir o zaman da şu mobilyalara.
Sen gittin hatıralar perişan etti beni, Gel, eski günlerin içinden, rüzgârlarla, Gel, Kurumuş kirpiklerime bir yağmur gibi dökül.
Olayların Mekânı Romanın geniş mekânı bütün bir bozkırdır. Ötüken'deki çadır şehir, Çin Seddi, başkent Siganfu, Vey kıyıları ayrıntılara girilmeden verilir. Dar mekân olarak eserde yer alan Ötüken'deki bazı çadırlar ile üstü örtülü alış veriş merkezi, Kıraç Ata'nın yaşadığı mağara, Siganfu'daki birkaç ev, paralı gösterilerin
Sarıkamış ovası at ölüleriyle dolmuş....
Sarıkamış'tan itibaren Kars'a kadar geniş bir ova uzanıyor. Ovada düzgün bir tren hattı ile geniş bir karayo- lu var. Sarıkamış civarındaki ova göz alabildiğine yeşil ve güzel görünümlü. Ovanın uzak ufuklarında çamlı dağlar, geniş yeşilliklerinde elinde kırbaç, başında papak, atını le- ventler gibi oynatarak koşan Çerkesler ve
Reklam
Eski zaman adamlarını eski zaman kadınlarını eski zamanları düşünürüm...
Sayfa 130 - Yapı Kredi Yayınları 11. BaskıKitabı okuyor
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut ... Bu senin eski zaman gözlerin yalnız ağaçlar gibi ... Seni aldım bu sunturlu yere getirdim Sayısız penceren vardı bir bir kapattım Bana dönesin diye bir bir kapattım
Sayfa 135
Sen gittin hatıralar perişan etti beni, Gel, eski günlerin içinden, rüzgârlarla, Gel, Kurumuş kirpiklerime bir yağmur gibi dökül...
Sayfa 105
Romanın Macerası: Bozkurtların Ölümü Atsız'ın, tarihin tozlu sayfalarından çıkardığı Kür Şad'ın hikâyesidir. 639 yılında Çin sarayını basan 41 yiğidin hikâyesini Atsız Fransız kaynaklarından, muhtemelen Hüseyin Cahit'in De Guignes tercümesinden, daha üniversite yıllarında okumuş olmalıdır. Çin kaynaklarında Cie-şı-şuay olarak geçen
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.