Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
·
Puan vermedi
Benim Gözümle “Coğrafyalar” Hayırlı Yolculuklar Efendim
Mir’atü’l-Memalik’ten Günümüze “Merhaba” demenin içinde saklı bir sevincin huzurunu ancak ayakların yorgunluğunun altında kalmış bir seyyah bilir. Anıları anı yapan yeni bir dünya yani farklı bir kent sokağına, pazar alanındaki satıcıya, tüccara merhaba demek... Seyyah, gözü uzak diyarlardaki; bir mimari yapının sütunlarında ki gizli
Benim Gözümle Coğrafyalar
Benim Gözümle CoğrafyalarMehmet Azimli · Mana Yayınları · 201525 okunma
İbn Fazlan, Başgırt ilinden geçerken onlar arasında yılana, balığa ve turnaya tapanları görmüş. Gardızî, XI. yüzyılda Kırgızların öküze, kirpiye ve saksağana tapındıklarını yazar.
Sayfa 48 - Alfa Yayınları
Reklam
"es-subhu beda min tal'atihi. ve'l-heylu deca min vefratihi. faka'r-rusula fazlan ve ula. ehde's-sübüla li delaletihi." günümüz türkçesiyle manası: "sabah nurunu o'nun çehresinden aldı. gece ise karanlığını o'nun siyah saçlarından aldı. o fazilet ve ulviyeti ile bütün resullerden üstün oldu. hidayete erenler, yolunu o'nun delaleti ile buldu." Abdullah İbn-i Revaha
180 syf.
·
Puan vermedi
Bu seyahhatnamede İslâmiyet öncesi Türk yurtlarına yapılmış geziler yer alıyor. Türklerin islâmiyet öncesi yaşantıları,dini inançları görülebiliyor.Turklerin yıkanmadiklarini duymuş muydunuz? Bunun gibi pek çok şaşırtıcı bilgi bu seyahhatnamede var anca Ibn Fazlan dışarıdan bir göz olduğu için zaman zaman Türkleri yanlış yorumlamış ancak açıklamalar sayesinde gercekte olanı öğreniyorsunuz. Geçmişimize gitmek ,doğru bildiğimiz yanlışları düzeltmek,fikir edinmek için çok güzel ve akici bir kitap. Ancak milliyetçilik damarlarım kabardığı için zaman zaman ıçimden Ibn Fazlan'a hadi bir de Arapların islamiyet öncesi hallerini konuşalım diye kendi kendime söylenmedim değil .Çok zevkli mutlaka okunması gereken bir eser.
İbn Fadlan Seyahatnamesi
İbn Fadlan SeyahatnamesiRamazan Şeşen · Yeditepe Yayınevi · 2015609 okunma
İbn Fazlan, Oğuz Türklerinde, bir tek yaratıcıya inanılışını şöyle anlatır: "içlerinden biri zulme uğrar veya sevmediği bir şey görürse başını semaya kaldırıp "Bir Tengri" der. Bu Türkçe 'Bir Allah' demektir. Zira, Türkçede bir 'vâhid' ve 'Tengri' ise Allah demektir.
Sayfa 8 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
İbn Fazlan, Oğuz Türklerinin bir haksızlığa uğradıkları zaman, başlarını göğe kaldırarak, "Bir Tanrı" dediklerini söylüyor. İbn Fazlan'ın verdiği bu bilgi, Onuncu asıra aittir. Ondan yüz yıl sonra, meşhur Divân'ını yazan Kaşgarlı Mahmud, aynı şeylerden bahsederken, bu inanışları, islâmî bakımdan şiddetle tenkit eder. Kaşgarlı bu konuda şöyle der: "Yere batası kâfirler göğe 'Tengri' derler. Bu yözden bu gibi şeylere yükünürler (secde ederler). Yine bunlar bilgin kimseye 'Tengrigen' derler. Bunların sapıklıklarından Tanrı'ya sığınırız" "Moğolların Gizli Tarihi"nde Temuçin (Merkitlerin elinden kurtulduktan sonra) güneşe bakıp saçı açtı ve "Burkan Haldun'a her sabah tapmalıyım. Neslimin nesli böyle bilsin" diyerek kuşağını boynuna astı, külâhını eline takıp göğsünü açtı, dokuz defa secde etti". Kurultay'da Cengiz Töresine göre han seçildikten sonra üç kere çenk çalınır ve "günün ortasında güneşe teveccüh olunarak çenkler tekrar çalınır. Ve herkes buna (güneşe) secde eder." Bu toplantı, ilkbaharda yapılır ve sonunda şölen verilirdi.
Sayfa 109 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
Reklam
Can Veren Pervaneler
Es-subhu bedâ min tal'atihî. Ve'l-leylu decâ min vefratihî. Fâka'r-rusulâ fazlan ve ulâ. Ehde's-sübülâ li delâletihî. Abdullah İbn-i Revâha Günümüz Türkçesiyle manası: Sabah nurunu O'nun cehresinden aldı. Gece ise karanlığını O'nun siyah saçlarından aldı. O fazîlet ve ulviyeti ile bütün Resûllerden üstün oldu. Hidâyete erenler yolunu O'nun delâleti ile buldu
Türklerin kanlı kurbanlarını bile, kan tabusu göz önüne getirilince, kansız kurban saymak gerekmektedir. Gerçekten, Türkler ve Moğollar, kurban hayvanlarını, kan akıtmadan, keserek değil, öldürerek kurban ederlerdi. İbn Fazlan, bunu şöyle açıklar: "Türkler hayvanları kesmezler. Koyunları başlarına vurmak suretiyle öldürürler." Subaşı el-Katağan oğlu Etrak, "ailesinden ve yakınlarından büyük bir kalabalığı davet ederek onların yemeleri için pek çok koyun öldürttü". Kurban (at veya koyun), tek damla kanı yere, toprağa damlamayacak ve kurbancıların üstüne gelmeyecek şekilde, öldürülür. Yakowlev'e göre, Güney Yenisey Vâdisindeki Türkler, koyun kurban ederken, hayvanın kanı dökülmeyecek tarzda öldürürler Kurbanın kanının dökülmemesi konusunda, Cengiz Yasası'nda şu yargı ve yasak vardı: "Bir hayvan yemek için öldürülürse, ayaklarını bağlamak, karnını açmak ve kalbini elle hayvan ölünceye kadar sıkmak lâzımdır. Ancak bu takdirde eti yenir. Eğer bir kimse hayvanı Müslümanların kestikleri vechiyle keserse, idam edilmelidir Radloff'un verdiği bilgiye göre, Altaylılar ve Teleüt'ler, kurban edilen atın bir damla kanını akıtmaksızın, öldürme işini bitirirler. Sonra de isini bütün olarak çıkarırlar. Buna, "Baydara" denir. Bu deriyi, "Tükölö" veya "Taskak" denilen, kurban sırığının üzerine asarlar. Sonra, etini parçalara ayırırlar.
Sayfa 43 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu
45 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.