....
"Hep söylerim, Türkiye'de 'hasta' olan ne halktır, ne de ekonomi; hasta olan, aydın kesiminin bir bölüğüdür.
Geçen gün Laikliğin tehlikeye düştüğünü söyleyen birkaçıyla tartışacak olduk,
Laiklik anlayışları basit, sıradan ve sathi; Aslında farkında olmadan 'seçkinci alafrangalığı' savunuyorlar; Her zaman
Kitabın ilk 80-90 sayfasında cumhuriyet gazetesinde Atatürk'e ve yaptığı inkılaplara dair,bir de saldıranlara karşı yazılmış yayımlanmış makaleler var. Sonrasında Atatürk ilkelerini anlatmaya çalışmış,Chp ve siyaset üzerine bazı Chp lilerle yapılan söyleşiler var.Son bölümde Güneydoğu sorununa değinmiş(birçok görüşüne katılmamak elde değil).. Bir itirafta bulunmak gerekirse gazeteler sosyal medya üzerinde yayınlanana kadar hiç cumhuriyet (yada ana akım gazeteleri dışında başka gazete diyelim.gerçi şimdi hiçbiri okunacak gibi değil ama...)gazetesi okumamıştım.. Twiterda da hepsini takip etmeye çalışıyorum... Eskiden iyi gazeteciler varmış diyorum... Öğrenecek çok şey var.."Atatürk'ün neyi yaptığından çok hangi amaçla yaptığını incelemek gerekir.""Laiklik demokrasinin ön koşuludur.." "İdeolojik farklılıklar azaldıkça liderin önemi daha da artıyor.." " Eskiden konuşma hakkından yararlanabilmek için çok altın yani zengin olmak gerekiyordu. Yoksula susmak düşüyordu...Bugün ise.. Erol Çevik'le yapılan söyleşi iligi çekici soru ve cevaplar içeriyor..
Necip Fazıl Kısakürek bu kitabı "Büyük Mazlumlar" eserine bir nevi ek olarak yazmış. Kitap 9 bölümden oluşuyor. Bölüm isimleri şu şekilde:
* Mazlum Padişah
31 Mart vakası ile birlikte Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indiriliş süreci anlatılıyor. Bu bölümden bir alıntı;
"Kendisine mutlaka bir suç aranması lazımsa, taşıdığı
Devletimizin laiklik niteliği ve ilkesi, bugün birçoklarının saptırmaya çalıştığı gibi, sadece İslam'a tepki değildir. Evet bir tepki söz konusudur; fakat bu tepki, hangi din olursa olsun, hangi mezhep olursa olsun ister İslam ister Hristiyanlık olsun, Devlet'in siyasal ve eğitim yapısına ''din faktörü''nün egemen olmasını önleme amacı gütmektedir.
" Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, mükemmel olmazdı, son din olmazdı. "
İlhan Selçuk'un "tatlısu entelleri" olarak nitelendirdiği -ve çok iyi çözümlediği- bu eskinin "hızlı solcu"su dönekler, acaba hangi düşüncenin peşindeler?
Bir zamanlar Atatürk'ü "sosyalizm kurmadı" ve Lenin'in izinden gitmedi diye eleştirirlerdi, Tarih Lenin'i değil Atatürk'ü haklı çıkarınca, bu kez de hızlı bir özgürlük ve demokrasi yanlısı kesildiler. 1990'larda bile tam olarak kurmakta zorluk çektiğimiz bir demokrasiyi Atatürk'ün 1920'lerde niçin kurmadığının hesabını sormaya başladılar.
"Aydın" için düşünce tutarlılığı önemlidir. "Entel" ise "en ileride"(!) görünmek uğruna her şeyi yapabilir.
... tüm insanlık "hakça" bir düzen içinde mi yaşıyor ki ideolojiler bitmiş olsun!?..
Hangi toplumda "huzursuzluk" varsa nerede açık ya da örtülü bir savaş yaşanıyorsa, bilin ki orada "ideolojiler" de vardır!
Genç politikacılarımızda eksik olan yoksa bu mu?
Ne büyük bir vizyon, ne büyük bir misyon sahibidirler; milleti, milliyetçiliği küçümsüyor, modası geçmiş saydıkları için önemsemiyorlar; ‘feda-yı nefs’ duygusu, onlara son derece yabancı; en önemlisi, ülkelerini, halkın en ağır ve somut sorunlarını, doğru dürüst bilmiyorlar; o zaman elbet her söyledikleri laf ‘havada’, kendileri de tarihi perspektif karşısında ‘hafif’ kalıyorlar.
Cumhuriyet içinde yetişmişler ama, maalesef, o ‘cumhuriyetin bu ‘millet’ için ne anlama geldiğini kavrayamamışlar; daha çok, kozmopolit Tanzimat aydınlarını andırıyorlar.
Şunu kafalarına soksalar iyi olur: Türkiye Cumhuriyeti, bir holding değildir; kendisine menajer aramıyor.
Albertini, Azgelişmişliğin Mekanizması’nda kültür emperyalizminin temel amacının, ‘yerli aydını’, ‘yerli halka’ yabancılaştırmak; bu arada, kentlerde birikmiş halkı da, ‘kültürsüzleştirmek’, olduğunu yazmıştır.
Çocuğun sadece başka bir dille öğretim görmesi bile onu ulusal kültür ortamından koparıp, halkına, yurduna ve tarihine ‘yabancılaştırır’; gitgide Türkçe düşünemez olur, Türkçeyi bir ecnebi gibi konuşur; en kötüsü, artık bütün referansları ecnebidir, örnekleri o ülkeden verir, o ülkenin değer sistemini benimser.