Şamil'in oğlu Cemaleddin esir alınıp St. Petersburg'a getirileli on üç yıl olmuştu. Bu on üç yıl içerisinde Şamil, Zümrüdüanka gibi Ahulgo'nun küllerinden yeniden doğmuş ve Kafkasya'ya hakim olmuştu. Rus askerleri, akın akın bu dev gibi adama saldırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu on üç yılda, esir olarak St.
"Sizden daha önce istediğim gibi." dedi Manfred öfkeyle, "o kadını anmayın, şu andan itibaren benim için olduğu gibi sizin için de bir yabancı olmalı. Kısacası, Isabella, size oğlumu veremediğime göre, kendimi teklif ediyorum."
Isabella yanıldığını anlayarak "Tanrım!" diye haykırdı. "Neler duyuyorum? Siz!
Kilisedeki mermer miğfer ile gözlerinin önünde duran çelikten yapılmış şeyin boyutları arasındaki orantısızlığı ya da yirmi yaşında bile görünmeyen bir gencin böyle ağır bir zırh parçasını tutup kullanmasının mümkün olmadığını hiç düşünmüyorlardı.
Bu haykırışların çılgınlığı Manfred'i kendine getirdi. Ama ya köylünün iki miğfer arasındaki benzerliği fark ederek kilisedekinin yokluğunun anlaşılmasını sağlamasına kızmıştı ya da herhangi bir söylentiyi yersiz bir varsayımla gizlemek istiyordu; öyle ki ciddi bir tavırla, genç adamın kesinlikle bir büyücü olduğunu söyledi. Kilise, mesele hakkında bilgilendirilene kadar, ortaya çıkardıkları bu büyücüyü miğferin altına hapsedeceğini duyurdu. Hizmetkârlarına miğferi kaldırmalarını ve genç adamı onun altına koymalarını emretti; yiyecek verilmeden orada tutulacağını, şeytani hünerlerinin ona yardım edebileceğini söyledi.
Gencin bu akıl almaz cezaya karşı çıkması boşunaydı; Manfred'in dostlarının, onu bu zalim ve dayanaksız karardan vazgeçirme çabaları da boşunaydı. Çoğunluk, efendilerinin kararından etkilenmişti; büyücünün, suçu işlediği araçla cezalandırılması da onların anlayışına göre büyük bir adalet belirtisiydi. Gencin aç kalma ihtimaline karşı en ufak bir acıma duygusu hissetmiyorlardı, çünkü şeytani hünerleri sayesinde kolayca yiyecek sağlayabileceğine kesinlikle inanıyorlardı.
Sonuç olarak, evlilik iki kişinin meselesi değil ailelerin birbirlerine ve çevrelerine kendilerini "gösterme" ve toplumsal konumlarını kabul ettirme amaçlı bir süreç olarak düşünülmelidir.