Uzunluğu genişliğinden fazla kuvars bir tüpe oksijen gazı doldurup magnetik bir alana koyarsanız gazın mıknatıslandığını görürsünüz. Mıknatıslanma oksijen moleküllerinin küçük mıknatıslar oldukları ve kendilerini, bir pusula iğnesi gibi, alana paralel yönlendirme eğiliminde oldukları gerçeğine dayanır. Ama hepsinin alana paralel duruma geldiklerini düşünmemelisiniz. Alanı iki katma çıkarırsanız, oksijen kütlenizde iki kat mıknatıslanma elde edersiniz ve bu orantılılık olağanüstü yüksek alan güçlerinde mıknatıslanmayı uyguladığınız alan oranında artırır.
Bedenimiz belli bir süre hareket ettikten sonra dinlenmek, uyumak ihtiyacı duyar. Yorulmazlığın sırrını bedenimizde ararsak bu kavrama yanlış taraftan bakıyoruz demektir. İşin sırrını, eşine bir an önce kavuşmak isteyen adam gibi, koyulan hedeflerde aramak gerekir. Keza hedefler geleceğe koyduğumuz mıknatıslar gibidir. Net olan hedefler güçlü bir mıknatısın toplu iğneleri çektiği gibi, kişiyi kendisine doğru çeker. Bu çekim gücü yorgunluğu unutturur, kişiyi sürekli hevesli, canlı tutar.
Two of the women were "healers," dedicated to curing through different methods - herbs, aromatic essences, reflexology, magnets, light, homeopathy, movement of energy, and other forms of alternative medicine - that are very popular in Chile. Here people only resort to drugstore remedies when everything else fails.
Kadınlardan ikisi, Şili'de çok popüler olan şifalı bitkiler, aromatik esanslar, refleksoloji, mıknatıslar, ışık, homeopati, enerji hareketi ve diğer alternatif tıp biçimleri gibi farklı yöntemlerle tedavi etmeye adanmış "şifacılar"dı. Burada insanlar yalnızca her şey başarısız olduğunda eczane ilaçlarına başvuruyorlar.
Kimse seni tanımıyor. Tam olarak değil. Benim tanıdığım gibi değil ve ben seni yargılamıyorum. Sen nasıl benim okyanusuma çekiliyorsan ben de senin karanlık kıvılcımına çekiliyorum. Biz zayıf bir güç tarafından birbirine çekilen mıknatıslar değiliz. Birbirimiz için kendi yer çekimini yaratıyoruz.