"... gözyaşlarımla o makbere girdim de çağladım elden giden o dostları andım birer birer
'...bilmez ki nerdeler? ' diye sordumdu onları
derhal o makbere dedi: '...bilmem ki nerdeler? ''
~ Nasırüddin Tusi
“
-Mabudunu tanı, O'nun haklarını gözet!
-Hüda'dan sana faydası olmayacak şeyi dileme, O'ndan kalıcı nimetler ve senden ayrılmayacak faydaları iste.
-Üç şey hususunda kendinle hesaplaşmadan rahat bir şekilde uyuma: Birincisi bir gün süresinde hiç hata yapıp yapmadığını düşün; ikincisi hiç iyilik kazanıp kazanmadığını düşün; üçüncüsü herhangi bir işte kusur yaparak fırsatı kaçırıp kaçırmadığını düşün.
-Aslının ne olduğunu ve ölümden sonra ne olacağını düşünmeyi unutma!
-Durumların değişken olmasından ötürü defalarca düşünüp sonra düşündüklerini söze ve fiile dök!
-Kötülüğe değil iyiliğe karşılık ver.
-Hikmeti sev, hikmetli kimselerin sözlerini dinle!
Tıp ilminde sağlığın korunmasının kuralı mizaca uygun olanı kullanmak olduğu gibi, nefsin sağlığının korunmasının kuralı da kişinin zikredilen özelliklerde kendisine benzeyen ve ortak olan kimselerle oturup kalkmayı |muaşeret| ve arkadaşlığı tercih etmesidir. Çünkü oturup kalkma ve arkadaşlığın etkisi kadar hiçbir şey nefsi daha fazla etkileyemez. Bu nedenle de insanın böyle övülecek şeylerle süslenmemiş kimselerle samimiyet ve birliktelikten |mücaleset| özellikle de kötü ve kusurlu kimselerle yani ya aptalca davranış |maskara| ve kabalıkla şöhret kazanan ya da gayesini şehvetin iğrençliklerine doğru veya çirkin lezzetleri elde etmeye harcayan kimselerle arkadaşlıktan sakınması gerekir.
"Modern anlamda bir evrim fikri, ilk defa Nazzâm (ö. 835/845) tarafından ortaya atılmıştır. Nazzâm, evrimci bir yaklaşımla kainatın oluşumunu ve varlık türlerinin kökenlerini açıklamıştır. Bu yüzden, onun evrim teorisi, genel karakteri itibarıyla, kozmolojik bir evrim teorisidir. Nazzâm'ın meşhur talebesi ve ilk müslüman zoologlardan
İlhanlılar zamanında Şii çevrelerin kelam çalışmalarına bakıldığında Şia'nın genel kurumsallaşma sürecine paralel olarak Şii akaidini şekillendiren eserlerin ortaya konulduğu görülmektedir. Ayrıca bu dönemin kelam müelliflerinin eserlerinin usul bağlamında da bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır. Hiç şüphesiz İlhanlılar zamanında Şii kelamcıların başını Nasirüddin Tusi çekmektedir. Arapça olarak kaleme aldığı Tecridu'l-Kelam ya da Tecr8du'l-Akafd, İ'tikadat ve Farsça olarak kaleme aldığı İsbat-ı Vacid adlı kitapları Şii kelam anlayışında büyük çığır aşmıştır. Her ne kadar Tusi Şii bir alim olsa da onun özellikle kelam üzerine çalışmaları İslam dünyasının bütünü etkilemiştir. Sünni bilim çevreleri de Tusi'nin görüşlerine itibar etmişlerdir. Öyle ki Osmanlı medreselerinde bile Tusi'nin eserleri okutulmaktaydı.
"Fikrin başlangıcı eylemin sonudur ve fikrin sonu eylemin başlangıcıdır."
Şöyle ki marangoz tahtın faydasını tasavvur etmediği sürece, işin niteliği hakkında hiçbir fikir yürütemez. İşin niteliğini hayalinde canlandırmadıkça da işe başlamaz. Benzer şekilde, akıllı insan nefsin yetkinliğinin neticesi olan iyilik ve mutluluğu tasavvur etmedikçe yetkinliği elde etme düşüncesi onun zihninde yer almaz. Onu |yetkinliği| elde etmeye müyesser olmadıkça da o, iyilik ve mutluluğa erişemez.