Karakoyunlu "marazi romantizm"den bahseder. Şevket Süreyya onu güvensiz ve güvenilmez kılan "çift şahsiyetliliğini" vurgular, dostlarından Mükerrem Sarol çevre tesirine olan açıklığına üzülür.
Çocukları
11 Aralık 1944 yılında evlendim. 18 Ağustos 1945’te büyük oğlum Anter doğdu. O zaman Kürtlerin babalarının adını çocuklarına koymaları yasak olmadığı için babamın adı olan Anter’i taktım.. Böylece çocuğumun adı Anter Anter olmuştu.
İstiyordum ki, bir de kızım olsun. 18 Ekim 1948’de kızım oldu. Halamın adını verdim. Halamın adı Reşe idi. Ama gel
Cihat Baban ve Mükerrem Sarol ile birlikte yurdu ziyarete gelen Adnan Menderes, öğrencilerle birlikte yemek yiyerek sohbet eder, hatta Anter'e partisinden siyasete girmesi için teklifte bulunur. "Her Kürdün CHP'yi kan davalıları gibi gördüğünü ve ona hasım olduğunu" savunan Musa Anter, hatırlarında bu teklifi nazikçe reddettiğini şu sözlerle kaydeder:
Tüm namuslu Doğululara düşen, CHP'yi yıkmaktır. Bu yüzden elimizden geleni sizin partiniz için yerine getiririz ama benim herhangi bir partiye angaje olmam mümkün değildir.
Sayfa 35
DP'li Mükerrem Sarol, dinleyicilere şunu söylüyordu:CHP ile alıp veremediğimiz yoktur;mesele İnönü meselesidir. İnönü olmasaydı, aramızda halledemeyeceğimiz hiç bir şey olmazdı...
Ayhan hanım Menderes ten ilk hamileliği 1955 yılında değildi. Daha önce de iki kez hamile kalmıştı. Bu iki hamilelik kürtaj ile sonuçlanmıştı.
Peki Menderes bu istenmeyen gebeliklerde kürtaj i kime yaptırdı dersiniz.
Devlet bakanı Mükerrem Sarol'a.
Mükerrem Bey bakanlik görevinin yanı sıra aynı zamanda bir jinekolukdu
Sayfa 96Kitabı okudu
Mükerrem Sarol
... ve hakikaten zannedersiniz ki, Othello oynuyor veya Kral Lear oyna nıyor; öyle tiratlarla, medeni cesaretle, hiç Menderes'e suç attırma yan bir konuşma yaptı. Hakkını savundu, bebeğini savundu, bebeğe acındırdı ve gitti. Büyük hürmet hissi uyandırdı, oraya paralı getirilmiş dinleyicilerden... Erkek işte o erkek, Ayhan..
Mükerrem Sarol
Dava başladı. Ben birkaç defa şahitlerin çağrıldığı yere çağrıldım, gittim, ama mahkeme beni çağırmadı içeriye, şahit olarak... Çünkü gitseydim içeriye şunu söyleyecektim: "Ben Ayhan Hanım'ı tanırım. Ayhan Hanım iktidarınızın başında hastamdı, birkaç kere çocuğunu aldığım doğrudur: Düşmüş çocuk kanamaya sebep olduğu için, kanamadan dolayı müdahale ettiğim doğrudur: Ama Ayhan Hanım'ı iki-üç senedir görmüyorum. Ayhan Hanım'ın hayatından uzaktan yakından ilgili değilim."
Mükerrem Sarol
Ayhan Hanım, bu çocuğu sağlıklı olarak doğurmak için çırpınıyordu... "İki şık var: ya senin canın ya onun canı," deseler, kendi canını verirdi bebek sağ kalsın diye... Bu derece seviyordu Adnan Bey'i... Adnan Bey'in o bebek hakkında artık bir tasarruf hakkı yoktu. Sadece Adnan Bey'in tohumunu taşıyordu, genlerini taşıması sorumluluğu vardı. Onun için, Adnan Bey'den hiçbir suretle bu bebek için talepte bulunma değildir.
Mükerrem Sarol
Adnan Bey'in senelik geliri bir buçuk milyon o zaman... Para harcayacak yeri yok. Adnan Bey tutumlu bir adamdır. Para nedir bilmez. Ahmet Salih Bey, Menderes'in parasını, Parti'nin parasını, meshuret tahsisatını bir kasada muhafaza ediyor. "Ver," dediği zaman o biliyor nereye verileceğini, hangi kaynaktan hangi kaynağa gideceğini, nereye gideceğini biliyor, kullanıyordu. Adnan Bey'in ihtiyacı yoktu. Ben yalvardım Londra'da, "Ayhan Hanım'a bir-iki hediye alalım," diye. "Olmaz doktorum," dedi, "Scotland Yard arkamızdadır. Biz buraya vazife görmeye geldik." Parkhane'de dolaştık, Green Park'ta dolaştık. Bir valiz, bir kiloluk çanta bile götürmeye mevzun [uygun] değildik. Adam buydu.
Mükerrem Sarol
Adnan Bey ona yorgun argın gelir. Birçoklarına beraber gitmişdir. Ayağını yıkar, yüzünü yıkatır, rahat nefes aldırır, bir kadeh rakı verir, Adnan Bey orada dinlenir. Vıdı vıdı... Ne tiyatro işlerini. ne kendi arkadaş işlerini, ne duydukları işleri, ne şikayet yani bir tanesini oraya ulaştırmaz. Orada dinlenir Adnan Bey... Gürültüden uzak, derin bir huzur sağlanan bir sevginin atmosferinde dinlenir. Bu derece ulviyet vardır orada...