(...) bunca yıldan beri hep akıllı davranmanın yorgunluğu çökmüştü omuzlarına; ölçülü olmanın, başarmaya çalışmanın ve içinde köpüren binlerce arzuyu bütün bunların gerisine atmanın yıllanmış bıkkınlığı gelip yüz çizgilerine oturmuştu.
Hayatları boyunca hayatlarına giren insanların çoğuna bir şekilde kötülük ettikleri için artık kendilerini sevemez hale gelenler, iyilik ve tevazu şarkıları eşliğinde cumbuldata cumbuldata başkalarının sevgisinde vicdanlarını çitiledi.
Bilirsin, zihnimizde karanlık bir ezber odası vardır ve şartlar oluştuğunda orada uyuyan ezberler dilimizden yahut hareketlerimizden dökülür de biz hiç hissetmeyiz onların böyle dökülüverdiğini...
Evet, işte kırk yıl önce insanın aklını bir şemsiye gibi tersine çeviriveren bu şehir hikayelerinden birkaçını hasbelkader ben de duymuştum.
Hasan Ali Toptaş
Uykuların Doğusu
Babalar alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır…
Bir babanın oğluyla ilişkisi ve ölüme giden yolda yaşananları gerçekçi bir şekilde ele almış yazarımız.
Hasta bir baba, vefalı bir evlat ve of dememenin ilmi... Yıllar sonra her ölümlü gibi onların da aramızdan ayrılacak olduğu gerçeği kitabı bitirene kadar yüzüme tokat gibi vurdu .Anadolu, türküler, akrabalık ilişkileri.. Günümüzde çok yaşanmayan duygular.Yaşamın içinde yaşadığımız veya yaşayabileceğimiz bir konuyu son derece başarılı bir şekilde hissettirerek anlatabilmek, okuyucu tarafından okunan değil de bizzat yaşanmış gibi algılanmasını sağlayabilmek yazarın başarısını ve kitabın kalitesini ortaya koyuyor. Üslubu o kadar güzel ki kendinizi bir anda romanın içinde buluyorsunuz anlatılanları sanki siz de yaşamış gibi hissediyorsunuz.Bu kitabı okuyan çoğu kişi babasıyla çocukken, gençken ve büyükken yaşadığı ilişkisini gözünün önüne getirmiştir. Mutlaka okunmalı.