1840-1871 arasındaki dönemde, devlet Ekānim-i selâse (Üç İkon) veya Erkân-ı selâse-i Tanzimât (Tanzimât'ın Üç Rüknü/ Dayanağı) olarak da adlandırılan Mustafa Reşid, Âlî ve Fuad Paşalar tarafından adeta nöbetleşe yönetildi.
Bazı Noktalarda çok güzel yorumlar ve derin girişimler olmuş. Aynı Tespitleri başka Kaynaklarlda Şahsen kendim okudum.
Ama onun hariçinde bazi Hashas Konularda Başka Kaynaklarda farklı yorumlar var. Ondan dolayı benim Şahsen Tavsiye edebileceğim bir Kitab değil.
Yaygın tefsire göre, Rahman Suresi'nde “Ona beyanı öğretti” 4. âyetindeki beyân, insanı diğer varlıklardan ayıran nutk melekesi demektir (Gürkan 2010: 86). Bu, ontolojik hiyerarşiye bakarak daha iyi anlaşılır: ilim *akıl *harf *nutuk “beyan. Allah tarafından ilim ve akılla donatılan insan, sumttan (suskunluk) nutka (nutk-ı dâhili), nutuktan beyana (nutk-ı hârici) geçer. Şeyh Gâlib'in beyti, burhan, nutuk, beyan münasebetini veciz olarak ifade eder (Yüksel 1980: 75):
Benim mu'ciz-beyân-ı nutk-ı burhânım dehânımdır Meh-i ma'nâ-yı şakka tiğ-i engüşt-i zebânımdır.
Buradaki “beyân-ı nutk” tabirine göre beyan, nutkun açıklanmasıdır. “Şeyler zıtlarıyla açıkça tanınır.(*)sözünün belirttiği gibi, beyan-açıklamanın üç temel mânâsı vardır: 1. İzhar (açığa çıkarmak), 2. İzah (vâzıh kılmak), 3. Tafsil (ayırmak, yefsılü beynehüm). Arapça harekesiz olarak aynı yazılan alem ve ilmin özel adları olarak lisan ve şeriat, nutkun beyanının iki yoludur. Lisan ve şeriata göre dar ve geniş mânâda iki beyan ilmi ortaya çıkar. Birincisi, belagatin üç dalından (meâni, beyân, bedi”) biri sayılan lisani beyan ilmi. İkincisi, şeriatın beyanının ilmi olarak filoloji (hadis-fıkıh). İmam Gazâli buyurur: “Ve “ulüm-i şer'iyye ise ki beyân ile maksüd olan 'ulümdur ya'ni ki neşr ve ta'limi maksüd olan “ilmlerdir, onlar mahmüd ve memdühlardır” (elMardini 2015: 1/187).
Haber nasıl yazılmalı nelere dikkat edilmeli yazılan haberler hangi kurallara göre yazılıyor bunları dile gertiren ve çeşitli örneklerle anlatılan güzel bir eser.