Zavallı kalbime hasta bir çocuk gibi bakıyorum hep onu memnun etmeye çabalıyorum..
Yalnızca endişeleri ve anlaşılmaz hayalleriyle uğraşan insan, hep rahiplerin oyuncağı oldu; bu rahipler, başkaları adına düşünme ve onların tutum ve davranışlarını, yani yaratılışını düzenleme hakkını kendileri için korudular. Bundan dolayı, insan, hep tecrübesiz bir çocuk, cesaretsiz bir esir, düşünmekten korkan ve ecdadının bıraktığı dehlizlerden, dolambaçlı çıkmaz yollardan kendisini asla kurtaramamış bir alık oldu ve öylece kaldı. Zavallı insan, kendisini, ancak peygamberlerin efsanevi hikayeleriyle tanımış olduğu tanrılarının boyunduruğu altında inlemeye zorunlu sandı. Bu peygamberler, bu rahipler, bu din babaları insanı inanç bağlarıyla sımsıkı bağladıktan sonra, onların yol göstericileri (hüdaventleri) oldular. Ya da onu, yeryüzünde, yol göstericileri oldukları tanrılardan daha az kor­kunç olmayan zorbaların mutlak saltanatına teslim ettiler.
Reklam
Meğer dünyada adam aldatmak da bir merhamet imiş !
Sayfa 33 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Ağa Cami
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; Allahımın ismini daha çok candan andım. Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda ki, anası can verirken,
Niçin o kadar telaş ediyorsun ? Dünyada kim kimden ayrılmamış ?
Sayfa 6 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Tanzimat döneminde, çılgınca dışa borçlanma yıllarının Boğaziçi yalıları ve Çamlıca köşklerindeki görkemli hayatım anlatan Abdülhak Şinasi için. Bahariye Caddesi’ndeki bu küçük kagir evin üç odasına tıkılmak ve sonra konfordan söz etmek gülünç olabilirdi. Haşim’in ömrünü para darlığı içinde geçirdiğini iyi bilen bir eski arkadaşının, aşağıdaki satırları yazmamış olmasını gönül isterdi: «Zavallı bu yaşlı çocuk, hâlâ sağlam bir muhakemeye varmayarak o zamana kadar geçirdiği sadelik hayatı içinde ihtimal ki bir karyolası bile bulunmayan bir odanın yoksul halini bir nevi lüks telâkki edebiliyordu. Halbuki insan İstanbul gibi bir şehirde oturunca denize ve geniş bir ufka bakan penceresinden istifade edebilmesi lâzım gelmez mi?» (Abdülhak Şinası Hisar, Ahmed Haşim Yahya Kemâl’e Veda, s. 72,)
Reklam
Ne ilk ne de sonsun. Zavallı çocuk, ilk olduğunu mu sanmıştın? Acıların bir tek senin için alevlendiğini, Yasın bir tek senin içini kavurduğunu, Ölümün bir tek senin için mi gelmediğini sanmıştın? Yaşadıklarınla yaşayamayacağını mı sanmıştın? Ölüyor, ölüyor.. Üzerinde yürüdüğün ipin yeterince inceldiğini mi düşüniyorsun? Tadabilir misin ölümü, Yaşamı sindirmeden? Ne ilk ne de sonsun. Baksana hâlâ yaşıyorsun.
Sayfa 345Kitabı okudu
Aldıktan sonra vazgeçmesi de on gün sürer.
Zavallı çocuk, on gündür öyle telaş için de ki, "Ölürüm, ondan vazgeçemem, mutlaka alacağım!" diyor.
"Sonunda geldiler: İri yarı bir adam, sıska bir çocuk ve bir de boz eşek. Çocuk da, babası da, çok yorgun görünmelerine rağmen, ikisi de eşeğe binmemişti. Açıkçası bu duruma bir anlam verememiştim. Önümüzdeki ağacın altına çöküp kaldılar. Oğlan adama, "Baba, neden böyle oldu?" diye sordu. "İkimiz de yorgunluktan
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.