Ölümü ne pahasına olursa olsun reddeden çağ insanı, yaşlanmaktan ve bir şeyleri kaçırmaktan ölesiye korkuyor, sürekli yenilik ve heyecan peşinde koşuyordu. Herkesin uzun yaşamak istediği ama kimsenin yaşlanmak istemediği çelişkili zamanlardaydık.
Bizim niyetimiz, ölesiye bu köyde yaşamak. Şehirlerde, kasabalarda gözümüz yok. Yarın sen başını alıp gideceksin, biz bu sütü bozukla kalacağız. İyi kötü her kahrını çekeceğiz. Allahın verdiği bir çıban gibi!
Şimdi bize düşmandır, derdimizi sana duyurduk diye, geçecek karşımıza, daha bir düşman kesilecek! Köylük yerinde Muhtar bir insana düşman olmasın! Muhtarın düşman olduğu her insan bizim halimize düşer. Belki düşmez, ama varsıl olursa! Eee; biz yoksuluz dedik sana! Hem yoksul, hem Muhtarın düşmanı ol, felaket!
"Yaşamak zehirli bir şey. Kendimi bildim bileli kendimle zehirlenip duruyorum. (...) Ama işte, tutunuyor insan hayata. Hayat ağır basıyor. Bir süre. Sonra yoruluyorsun. Kim olduğumu sorup durmaktan ölesiye yorgunum."
Ölümü ne pahasına olursa olsun reddeden çağ insanı, yaşlanmaktan ve bir şeyleri kaçırmaktan ölesiye korkuyor, sürekli yenilik ve heyecan peşinde koşuyordu. Herkesin uzun yaşamak istediği ama kimsenin yaşlanmak istemediği çelişkili zamanlardaydık. ...Oysa yaşlılığın ve ölümün kaçınılmazlığına hazırlanmak daha akıllıca bir seçim olabilirdi. İnsan tüm çabalarına rağmen hâlâ ölümlüydü, doğaya bu kadar kibirle meydan okumak nafile bir girişimdi.