Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Geldi. Mektubun, üç kitap ve bir dergi. Sağ ol, öperim seni. İstediğin gibi, hemen şiir göndermeği nasıl isterdim bilsen. Dağınık, henüz toparlayamadım. Sağlam mısralar yakaladığımı sanıyorum. Bu hali, bilhassa kendinde, bir kısırlık, bir tükenme saymanı asla kabul edemiycem. Say sanatçının belirli özelliğidir bu. Biz (ve hele sen!) ne makine ne de hamalız! Sayıca çokluğu da bir üstünlük sayanlara kulak asma. Araşan ağız tadıyla anılacak tek mısraları yoktur onların.
Hiç “serçe gibi” olmadım! Ustura gibiyim. Ama milyonlardan biri olduğum doğruysa utanmam. Harika çocuk, müstesna adam gibi sıfatları oldum olası düşündüm! Önemli olan ne olduğun ve oluşu içinde nerelere kadar varabileceğini kestirebilmekti. Bana böyle söylenmen haksız ve yanlış. Kadınca bir düşünce bu, ki sen hoşlanmazsın... Sana “provokasyonlara
Reklam
Azizim Leylâ, Ne olursa olsun, sebeplerini sayıp dökmeyecek ve mazeretler ileri sürmeğe yeltenmeyeceğim. Gerçek olan, sana ve Güner’e karşı davranış ve düşüncelerimde haylice yanlış ve çirkin denecek durumlarımın var olduğudur. Bir mertebe sayılırsa, şimdi bu sezgi ve yargı seviyesine varmış bulunuyorum. Ne kadar içerlemiş, kırılmış ya da rahatsız
Bak nerelere aldın götürdün... Utanmalı, küfretmeli, kendimi öldürmeliyim; bu uzak, mânâsız ve korkunç düşünleri sana nasıl yanaştırabildim diye... Sen ki bir yaşama anıtı olabilirsin. Affet bu “ anıt” lafı soğuk, yakışık almadı. Dur bakalım, bir kelime bulmalıyım. Yaşama rüyası! Bu sefer tutturabildim. Rüya! Ne güzel. Hem de kalemden akan bu sızı kadar gerçek... Evet, nasılsın canım? Dünyamız iyiye, nispi de olsa beraberliğe, hoş görürlüğe doğru hızlandı. Seninle bir sofrada şiirden, evrenleri dar bulan yüreklerimizden, yalana, kötü-haram suların için-için akmasına, budalaca korkulara karşı, çoğu zaman bizi de yoran, umutsuzlandıran çabamızdan açıp, çarpılacak mıyız dersin? Çarpılmak dedim de aklıma geldi. Birinde Güner, Vildan, ben ve öteki, Kuzu’da çekiyorduk. Ay, bazı saf şairlerin övdüğü kadar nefis, deniz efsânevî bir gelin gibi pul pul, ışıl ışıldı.
Ağız yapmıyorum Leylâ. Senin mecburun ve mahkûmun olduğum bir gerçek
Leylim, Çıktın en sonu kutudan! Ama ne çıkış... Başım, sırtım sancılı, şöyle bir uğrayım demiştim. İyi etmişim. Önce ağız dolusu kalayı bastım sana. Şundan: Ne affı be? Hangi geçmiş kabahatlerimiz? Bu tek taraflı bir cezalandırma yahut hükmetme, ferman etme sistemidir. Kabahatli yahut kusurlu olacağım hiç aklıma gelmez. Alt tarafı insanoğlunun rahatlığı -mutluluğu da değil!- konusunda bâzılarından farklı yahut değişik düşünlere eğilmişim. Hepsi bu!
Reklam
Bak nerelere aldın götürdün... Utanmalı, küfretmeli, kendimi öldürmeliyim; bu uzak, mânâsız ve korkunç düşünleri sana nasıl yanaştırabildim diye... Sen ki bir yaşama anıtı olabilirsin. Affet bu “ anıt” lafı soğuk, yakışık almadı. Dur bakalım, bir kelime bulmalıyım. Yaşama rüyası! Bu sefer tutturabildim. Rüya! Ne güzel. Hem de kalemden akan bu sızı kadar gerçek... Evet, nasılsın canım? Dünyamız iyiye, nispi de olsa beraberliğe, hoş görürlüğe doğru hızlandı. Seninle bir sofrada şiirden, evrenleri dar bulan yüreklerimizden, yalana, kötü-haram suların için-için akmasına, budalaca korkulara karşı, çoğu zaman bizi de yoran, umutsuzlandıran çabamızdan açıp, çarpılacak mıyız dersin? Çarpılmak dedim de aklıma geldi. Birinde Güner, Vildan, ben ve öteki, Kuzu’da çekiyorduk. Ay, bazı saf şairlerin övdüğü kadar nefis, deniz efsânevî bir gelin gibi pul pul, ışıl ışıldı.
Sen ki bir yaşama anıtı olabilirsin. Affet bu “ anıt” lafı soğuk, yakışık almadı. Dur bakalım, bir kelime bulmalıyım. Yaşama rüyası!
Ağız yapmıyorum Leyla...
"... Ağız yapmıyorum Leyla. Senin mecburun ve mahkumun olduğum bir gerçek. “
844 öğeden 561 ile 570 arasındakiler gösteriliyor.