Ufacık zerrecikler, cam parçacıkları ve tozdan ibarettik. Sahil boyunca uzanan, birbirinden farksız kum tanecikleri kadar çoktuk. Doğuyor, yaşıyor ve ölüyorduk. Bu döngü sürüp gidiyordu. Bir sürü hayat yaşanıyordu. Ve öldüğümüzde yitip gidiyorduk. Birkaç nesil geçip gidiyordu. Ve hiç kimse doğduğumuzu bile anımsamıyordu. Hiç kimse göz rengimizi ya da içimizi kasıp kavuran tutkularımızı hatırlamıyordu. Er ya da geç hepimiz çimler arasında bir taş, yosun kaplı bir mezar taşı oluyorduk… Hatta bazen o bile olamıyorduk.
"Buna nasıl tahammül edebiliyorsun Bailey? Bu kadar uzun süredir ölümle yüz yüze olmaya?"...
"Sanki en kötü şey ölümmüş gibi davranıyorsun."
"Değil mi?"...
"... Ölüm kolaydır. Zor olan yaşamaktır...."
Özgürlüğün, yüreğinin istediği yere gitmek olduğunu söylerdi ve ben büyürken kısa tatiller yapmak ve maceralar yaşamak için Doğu sahil'i boyunca gezerdik.