(arkakapakyazısı)
“Halit Ziya Uşaklıgil’in 1887’de, henüz yirmili yaşlarında genç bir yazarken kaleme aldığı ilk romanı Sefile, küçük yaşta kimsesiz kalarak dilencilikten fuhuş denilen girdabın en dehşetli derinliklerine kadar sürüklenen Mazlume’nin hikayesidir. Sefile, Halit Ziya’nın ustalık dönemi eserlerinde kullandığı bazı teknik ve temaların
“Oh! Ne yanılmıştı! Ona sevmek, sevmek lazımdı, sevemeyecek olursa ölecekti. Fakat nasıl sevecek? Sevmek… bu artık kendisini memnu, muhal bir şey değil miydi?”
Onun böyle,nefes almak için müsadesini bekleyen Bir boyun eğmislik bakışıyla;itaat etmekten,emir almaktan, hayatına sahip çıkılmaktan bahtiyar olan gözlerle Nihal'e bakışları vardı ki bu zavallı mahlukun ruhunu (beşir)
genç kızın ayaklarının altına sererdi.
Tamam belki kitabı aylarca elimde yük gibi taşıdığımdan kitabın beni sıktığını düşünebilirsiniz, buna hak verebilirim. Lakin kitabın başı ile sonunun nasıl gittiğini harfi harfine hatırlamakta olduğumdan bu yorumlarımı olabildiğince objektif tutmaya çalışacağım.
Bir yazılımcı grubun nasıl meta işine başladığını ve sonraları bundan pişman olup bu
''Herkes sonunda olmaktan korktuğu insana dönüşür'' Bihter her ne kadar annesinden nefret etse ve ona benzememek için uğraşsa da kaçınılmaz son.
youtube.com/watch?v=QVPSf4U...
"Ben sanki senin bütün o acılarını, o gizli gizli ağlayan yeislerini hissetmiyor muyum? Sen şimdi kendini herkesten, bütün kalplerden uzak buluyorsun; bütün sevdiklerin arasında yapayalnız… Sen ki sevilmeye o kadar muhtaçsın…"
Beni sevmiyorsun! diyecekti, sonra bu soruya karşı verilecek güvencede sevilmediğinin daha belirgin bir delilini görmek korkusundan öyle titredi ki cesaret edemezdi.