Doğruluğu dondurmayan, oluşum içinde gören Batı düşüncesi, sürekli devinim içinde durmadan değişir, kendini aşmaya çalışır. Ortaçağ inanç çağıydı. Maddeyi aşma eğilimi egemendi. Karşıt güçlerin çarpışmasında dünya gerçeği ağır basınca, Yeniçağa damgasını basan yeni bir düşünce doğar. İnanç çağını akıl çağı izler. Doğa bulgulanır ve insan kendi varlığı üzerinde düşünmeye başlar. Ortaçağın dinsel dogmalarını kıran akıl özgürdür artık. Bu özgürlük birey olmanın bilincini uyandırır insanda. Kişi toplumda aldığı yeri bilir, Ortaçağda olduğu gibi din kardeşliği içinde erimez. Bireysellik bilinci ilk kez sanat alanında kendini gösterir. Ortaçağ sanatçısı ortak ve anonim bir varlık içinde sürdürüyordu kişiliğini. Sanatçı olmaktan çok zanaatçıydı. Gelenekleşmiş biçimlerin işlenmesinde ustalığın doruğuna varma onun başlıca ereğiydi. Rönesans sanatçısı özgür insandır. Onun ereği yaratıcılıktır. Alman Rönesans sanatçısı Albrecht Dürer, arkadaşı Pirckheimer’e İtalya ’dan yazdığı bir mektupta, dinsel geleneklerin dışına bir türlü çıkamayan Alman sanatçılarını düşünerek «orada bir hiçtim, oysa burada bir efendiyim» der.
(cvltnation.com/albrecht-durers... )
"Öfke insanın dilindeki asma kilidi kırıyor nihayetinde, sakladığınız bütün kötü cümleler saçılıyor etrafa bir anda. İnsan öfkeyle neler söylüyor, neler düşlüyor.. "
Öfke insanın dilindeki asma kilidi kırıyor nihayetinde, sakladığınız bütün kötü cümleler saçılıyor etrafa bir anda. İnsan öfkeyle neler söylüyor, neler düşünüyor..