Neden Türkçe öğrenmek istiyorsunuz?" diye soruyor Yunan kız bana, yüzünde şaşkınlık ve öfke bir arada. "Yunanların tarafını tutmalısınız. Türkçe öğrenmemelisiniz."
Beyazıt Camii'nin yanı başındaki ulu çınarın altına kurulu küçük sarı masalarla iskemleler geliyor gözümün önüne, güvercinler, ağır ilerleyen, bitimsiz sohbetlerde başlarını ciddi ciddi sallayan, sarıkları sakalları kadar ak ihtiyarlar, sigarasını benimkinden yakmak için iznimi isteyen, sonra gülümseyerek kahve fincanının yanında duran bir bardak suyu gösteren, o inanılmayacak kadar ihtiyar, yıpranmış Şam ipeği sarılığında, kurumuş erik ağacı yamukluğundaki dilenci; sırtı öyle kamburdu ki, suyu uzattığımda içmek için yere çökmüştü; sonra bardağı yerine koyup teşekkür anlamında buruşuk elini sallarken ansızın asasına dayanan bir kral oluvermişti. O elin sallanışında, minarelerin yükselişini, müezzinin haykırışını, Jardin de Taxim'de sevinç çığlıkları atan Yunanların yanında beyaz yelekleriyle sessizce oturan iki zarif Türk'ün kayıtsız gözlerini anımsatan bir şey vardı. Türkçe öğrenmek için çok neden var.
Pascal, insanın düşünen bir kamış olduğunu söylemiş. Yanlış...
İnsan düşünen bir dizgi hatasıdır. Hayatın her dönemi, bir öncekini düzelten yeni bir basımdır ve her dönem, bir sonraki tarafından düzeltilecektir.
Canım kuyumcular,sizin incik boncuklarınız ve hazırladığınız ödeme planları olmasa aşkın hâli nice olurdu? Dünyadaki kalp ticaretinin en az beşte biri, hatta belki üçte biri sizden sorulur.
Tam olarak bir “ne umdum ne buldum” kitabı. Gerek isminden gerekse de “etimi kemiren ilk kurda...” gibi etkileyici ithaf kısmından dolayı daha karanlık ve melankolik bir anlatı bekliyordum. Kitabı ilk elime aldığımda o malum şarkı çalmaya başlamıştı bile. Evet King Crimson, evet “Epitaph”. Hem şarkının hem de beklentimin tam tersi olarak ironi