Çalışma hayatımın Atatürk'ün kurduğu yeni devlette başlaması benim için büyük bir talihti. Savaşlarla yıkılmış, yorulmuş, yoksullaşmış bir ülkede, O'nun yeni bir vatan yaratan ordusunun neferi idim. Maddi olanaklarımız sınırlı, yapma ve başarma isteğimiz sınırsızdı. Destek olanlar, hız verenler, yüreklendirenler vardı. Gizli açık çelmeleyenler, atılımcı ruhu köreltmek isteyenler vardı. Karmakarışık ruh halleri içinde, kafaları, yetişkinlikleri ve yürekleri çok farklı insanlar hep beraber Atatürk'ün Türkiye'sini yaratıyorduk. Ölümünün arkasından yeni bir Dünya Savaşı gelmiş, yeni insan tipleri ortaya çıkmıştı. İnsanları tanıdıkça, hızla değişen yeni ortamlarda onlarla tekrar tekrar karşılaştıkça, insana yansıyan büyük değişimi daha iyi görmek ve anlamak heyecanım artıyordu. Hayatı yapan gerçek unsurun insan olduğunu biliyordum. Yaşam notlarımı tutarken, insanlar üzerindeki bilgimi ayrı notlar haline getirmeye başladım ve son 35 yılda, kendim için onlardan büyük bir hazine meydana getirdim. Şimdi 85 yaşımda, bu gizli servetimi genç insanlara, bugünü ve yarını yaşayacaklara açıyorum. Yirminci yüzyılın sonlarında ve gelecek yüzyılda insanların, toplu yaşamının ve toplu çalışmanın yeni biçimleri içinde bunalmak, yok olmak istemiyorlarsa, insanı öğrenmek zorundadırlar. Benim çağdaşım Alman yazar Erich Maria Remarque'ın ünlü romanı nasıl "İnsanları Seveceksin" diyorsa, ben de çağdaşlarıma "insanları öğreneceksin" demek istiyorum.
Hayatımıza yön vermede bu kitabın olumlu etkileri olacaktır. İnandığını cesurca, kimseyi memnun etme kaygısı olmadan söylemesiyle biliniyor Celal Hoca.
Kafamı karıştıran iki bilgi oldu bu kitapta. Birincisi Atatürk'ün Arnavut olduğunu beyan etmesi ve bozkurt figürünü Atatürk'ün istemediğini ifade etmesi.
Röportaj şeklinde okura sunulan bu kitap Celal Şengör'ü tanımak için yeterli olacaktır.
Keyifle okunsun.
Mustafa Kemal Atatürk'ün önerdiği bir baş yapıt.
Şimdi bakınca atamızı ne kadar yanlış anlamışız.
Demiş ki çalışın, öğrenin, bağımsız olun
Bizim yüz yıldır yaptığımız tembellik, cahillik, bağımlılık. Atatürk bir ışık yakmış biz bu ışığı devam ettirmemiz lazım. Her şeye rağmen herkese rağmen.
Cumhuriyet’i kuranlar Prens Sabahattinci değil, Ahmed Rızacıydılar. Bu demektir ki Cumhuriyet, Comte’un “pozitivist siyaset sistemi”nin izinde, merkeziyetçi, otoriter, bürokratik, seçkinci, laik ve üsttenci oldu. Mustafa Kemal Atatürk düşüncede ve eylemde büyük ölçüde pozitivistti ve Kemalizm bir çeşit siyasal pozitivizmden ibaret kalmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ünlü altı oku, pozitivist öğretinin bazı temel şiarlarını ifade ediyordu. Ne var ki Cumhuriyet dönemine, eğitimden ve –ilkokulundan üniversitesine– eğitim kurumlarının organizasyonundan bilime ve siyasete kadar, çoğunlukla pozitivizmin damgasını vurmuş olduğunu söylemek hiç abartmasız doğru olsa bile, bizdeki bu pozitivizmin Batı’daki aslının oldukça yüzeysel, ikinci ve üçüncü elden devşirilmiş ve çoğu yerde yanlış anlaşılmış bir görüntüsü olduğunun da altını çizmek gerekir.
"Atatürk sonrası bozgunculuğu, suçu, başta sözde onun olmakla övünen parti olmak üzere, bütün partilerindir. Politikacılarındır. Politikacılığı ikbal ve çıkar mesleği olarak seçenlerindir."
Eğer şu an yaşıyor olsaydın en başta sana baba diye hitap ederdim hem de öyle böyle değil kocaman harflerle BABA derdim. Bugün üniversiteden diplomamı aldım derdim senin açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içtim ben derdim bu yolda gerçekten de durmadan yürüyeceğime sana layık bir Türk genci olabilmek adına aslında vazgeçmiş olduğum eğitim hayatıma elbet bir gün devam edeceğime dair söz verirdim. Üstüne de eklerdim tıpkı senin dediğin gibi sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur bu yüzden şu sıralar sanatsal yönden kendimi geliştirmek adına piyano üzerine yoğunlaştım derdim...