'Acıması geçene kadar sabret ' ne demek kuzum? Sabır, tembel tembel oturup beklemekse eğer, ne demeye bir fazilet olsun? Bilakis canlarım benim, bilakis şu demek sabır : 'Hiç bekleme, sakın durma, ne olup bitiyorsa hayır için olup bittiğini idrak et ve başına yağan yağmur damlaları muamelesi yapıp kaldığın yerden devam et.
Neymiş sabır? Yapmak gerekeni yapmak, misal ; kulak vermek gerektiğinde kulak verip dinlemek, harekete geçmek gerektiğinde harekete geçmek, beklemek aynı zamanda... Yani ritim... Yani ahenk!"
İşler yalnız iyi gittiği zaman şükretmek marifet değildi. Şükrün ne olduğunu bilmemekti bu...
Ki işler kötü gidince şükürden yüz çevirmek, yalnızca işler iyi giderken şükredenlere özgü bir gafletti.
Ne kadar çok bilirsen o kadar çok canın acır!
Belki de bilmek, söylenegelen, zaten bilinegelen şeyleri misal; müfredatı yalayıp yutmaktan başka bir şeydi. Bilmek; gözün açılması, sonsuzluğun önündeki perdelerin kalkması ve dolayısıyla soruların çoğalması ve dolayısıyla da acıların artması gibi bir şeydi belki. Bilmek; açmazın, bir başka değişle hiçbir halt bilmediğini idrak etmenin ta kendisiydi belki. Belki bilmek; ne kadar çok bilirsen o kadar çok soracağın için, aynı zamanda bildikçe bilmediğini fark ettiren bir dolaysız, direkt, doğrudan, cepheden uygulanan bir acıydı.
Acının kendisi: Bilmek…