İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikâyelere, ritüellere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar. İlahiyat ikinci, kanıtsa üçüncü sırada gelir. Müminlerin inanması beklenen şeylerin biraz akıl almaz olabildiğine katılıyorum ama ateistler, kutsal kitaplarının gerçekliğiyle dalga geçerek yada onların Tanrılarını Uçan Spagetti Canavarı'yla kıyaslayarak insanları inançlarından vazgeçmeye ikna edemezler. Asıl büyük hedef toplumsal ve ahlaki ortaklık hissi olduğunda inancın içeriği pek bir anlam ifade etmez. Romancı Amy Tan' in bir başlığından alıntı yaparsam, inancı eleştirmek balığı boğulmaktan kurtamaya çalışmak gibidir. İnananları gölden çıkarıp karaya koyarak onlar için neyin en iyi olduğunu anlatmanın, bir taraftan da çırpınarak ölmelerini seyretmenin manası yoktur. Gölde olmalarının bir hikmeti vardı elbet.
Sayfa 101 - Metis YayınlarıKitabı okudu
İlk dine döndürülme tecrübem gerçek olamayacak kadar komikti. O sırada Groningen'de bir üniversite yatakhanesinin 4. katında bir odada kalıyordum. Bir sabah kapım çalındı ve karşımda ceketli kravatlı iki genç Amerikalı Mormon belirdi. İnançlarını merak ettiğim için onlar davet ettim. Bir resim sehpası üzerine bir tahta koydular, keçe figürler ve metin başlıklarıyla, Tanrı'yı bir ışık huzmesi içinde gören sıradan bir Amerikalının hikâyesini anlatmaya başladılar. Bütün bunlar yüzyıl kadar önce meydana gelmişti. Akıl almaz hikâyelerini dinledim ve tam Joseph Smith'in bu özel karşılaşma konusunda başkalarını nasıl ikna ettiğini soracakken birden sözüm kesildi. Genellikle, evcil cücekargam Tjan'ın rahatça girip çıkması için pencereyi açık bırakırdım. Dışarda özgürdü ama hava kararmadan yemini yemek ve kafesine kapatılmak üzere içeri gelirdi. Iki genç sabırla Tanrı'nın mağarada belirmesini anlatırken Tjan odaya girip kendine konacak bir yer aradı. Odadaki en yüksek noktaya yöneldi. Ayakta tahtasının önünde duran Mormonlardan birinin başıydı o nokta Beklediği son şey büyük, siyah bir kuşun kafasına konmasıydı. Yüzündeki panik ifadesini görünce, onun Tjan, yani bildik bir kuş olduğunu ve kimseye zarar vermeyeceğini söyledim hemen. Hayatımda bu kadar hızlı toparlanan iki kişi görmemiştim: Kapıdan fırladıkları gibi kendilerini asansöre attılar. Toparlanırken "şeytan" lafları ediyorlardı.
Sayfa 100 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Haham Boteach de dini savunmak için şüpheli verilere başvurmuştu. Pek çok ailenin Down sendromlu çocuklarına baktıklarını, din olmasa bunu yapmayacaklarını söyledi. Bu "hatalı" çocuklardan hemen kurtulurlardı, dedi. Bu iddianın sorunu, önceki bölümde de belirtildiği gibi, arkeolojik verilerin bunun tam tersini göstermesi. Soyumuzda öyle güçlü bir bakma büyütme içgüdüsü varki, durumlar ne olursa olsun çocuklar kolay kolay ihmal ya da terk edilmiyor. Bunun asla gerçekleşmediğini söylemiyorum ama mevcut dinlerin hepsinden çok önce, Neanderthaller ve ilk insanlar engelli bireylere bakıyorlardı. Bu durum primat akrabamız için de geçerlidir.
Sayfa 97 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Dinlerin neden inananları kendi saflarına çekmek istedikleri aşikâr. Ne kadar çok insan onlara katılırsa o kadar ihya olan, maddi çıkar sahibi büyük örgütler bunlar. Puebla'da gördüğüm türden katedraller yapıyorlar, 23,5 ayar altın varak kaplı duvarlarıyla Capilla del Rosario gibi şapeller inşa ediyorlar. Hayatımda böyle insanı adeta kör edecek kadar süslenmiş bir iç mekân görmedim, muhtemelen yoksul Meksikalı çiftçilerin nesiller boyu verdiği bağışlarla yapılmıştı.
Sayfa 95 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Dogmacıların bir üstünlüğü iyi dinleyici olmamalardır.
Sayfa 94 - Metis YayınlarıKitabı okudu
İnsanın dini geçmişi ne kadar katıysa, ona karşı koyma, eski emniyetin yerine yenisini koyma ihtiyacı da o kadar büyük olur.
Sayfa 92 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.