Selam sana yavrusundan ayrılan kadın!
Kimbilir sen gizli gizli nasıl ağladın!
Ne bir damga gözyaşı dök, ne yasla dövün;
Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün!
Gür sütünle aşıladığı erlik cevheri
Yapacaktır onu yarın yaman bir çeri …
Tek bir kadın değilsin sen… Sen bir ocaksın!
Madem ki bir adın Atsız, katlanacaksın!
Kafkasya’da can verem bir şehidin kızı
Bir çeliktir… Yüreğinde erir her sızı
Varsın, bağrın firkatiyle yavrunun yansın…
Yansın, dayan! Çünkü sen bir kahramansın!
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağı’na
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topu da bir sokak kaltağına.
Aklında bana neyi sorup sormayacağını tartıyordu. Soracağı şey kendisine dair olacaktı, cevap bir yana soracağı şeyle yargılanmaktan çekiniyordu. Çünkü insan yaşadığı gerçeğin gerçek olduğunu bilse bile, gerçekle hakikatin farkını fıtraten bilirdi. Bu sebeple görmeden inanmam diye diye yaşar, ama görse bile şüphe ederdi. Öte yandan inanacak olan, zaten görmediği için inanırdı. Çünkü göz görmezdi. Bir parça ışığın yokluğuyla görme yetisini kaybedecek olan neyi görsündü?