Yüzük Kardeşliği’ni okumaya başladıktan sonra aslında film ile kitap arasında ciddi farklılıklar olduğunu hatırlamış oldum. Böylece aklıma böyle bir yazı hazırlamak geldi. Bu yazıyı hem sizler için hem de kendim için yazıyorum (sonrasında dönüp dönüp tekrar okuyabilmek amacıyla aslında daha çok kendim için hazırlıyorum sanırım)
Filmlerle kitaplar
Kimse sana benzemiyordu,
Sen herkese benziyordun,
Sıradan bir akşama eşlik eden sıradan gülüşün,
Dudağındaki o şarkı,
Kaldırımdaki gölgen
Herkesle aynı...
Ve şehrine gelen herkes yabancıydı...
Y.O.
"Bugün 16 Kasım 1980.
Saat on altı kırk iki.
Sayın dinleyiciler, burası Radyo Şarampol!"
İlk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
İlk gençlik heyecanlarınızı,
Lise yıllarınızı, ilk kopya denemelerinizi,
Asla bitmeyecek dediğiniz dostlukları,
Dikiş makinesi seslerini,
Mektuplaşmaları,
Defter kenarına yapılan süslemeleri,
Radyo yayınlarını,
Durun öykü tam bitmedi
Elbette işleyeceğim
Aynı cürmü defalarca
Ve de tekrar yenileceğim
İflah neydi ne demekti
Neden takıldı dilimde
Üşümekten korkuyor olsam
Otururdum evimde
Dinleyin sürüngenler; sizler özel değilsiniz, sizler güzel ya da eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz, sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, sizler iç çamaşırı değilsiniz, sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz.! Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz. Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz.
Aynı olduğumuzu sanıyordum
Bir çiçeğin güller açan dalı
Şimdi utanıyorum
Sana yalan söyledim
Üzgünüm, aşkım, elimden geleni yapıyorum
Ne sakladığını bilmiyorum, kapıyı aç
Aklımın bir köşesinde, hala çok uzaklardayım
Kafeste bir kuş, benim için yaratıldığını sandığım
Siyah beyaz olmayı deniyorum
Ama ben çok maviyim
Kitapta o kadar kahredici şeyler okudum ki, yaşamış olanları düşünemiyorum bile. Her olay başlı başına trajedi lakin beni etkileyen, kalbimden bir şeylerin kopup gitmesine sebep olan o olay 'Güldünya Tören' hikayesi beni o kadar çok etkiledi ki okumamış veya bilmeyenler için paylaşacağım. Bu kitap okunmalı ve
Eğer Bolşevikler başarılı olmak istiyorlarsa o takdirde Müslümanları memnun etmeleri gerekirdi, bu da Türkiye'yi, emperyalist devletlere karşı tutmakla mümkün olabilirdi. Bunu çok iyi anlamış olan Lenin⁸⁰⁸ ve arkadaşları bu sebeple Türk dostluğunu her şeye tercih ettiler, öte taraftan "Türkiye'nin Rusya ile ilişki kurmasının, siyasi, askerî bakımdan sayılamayacak kadar" faydası olacağını düşünen Mustafa Kemal Paşa, daha Havza'da iken bu işle ilgilenmeye başlamış, Kâzım Karabekir Paşa ile bu hususta yazışmalarda bulunmuş, Amasya'da da, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Rauf (Orbay) Bey ve Refet (Bele) Bey ile aynı meseleyi müzakere etmişti. İşte bu müzakereler sonunda idi ki, Bolşeviklerle ilişki kurmanın "Memleket için bir mahzuru olmayacağı" düşünüldü. Onun için Mustafa Kemal Paşa, Ruslardan herhangi bir teklifin gelmesi beklenmeden münasebetlere girişilmesini uygun buluyordu. Ancak, ilk münasebetlerin nasıl başladığı ve ne yolda geliştiği hakkındaki bilgilerimiz hâlâ pek az ve karanlıktır.
⁸⁰⁸ Lenin, "Şark ya Bolşevikliğin veya Antanta'nın mezarı olacaktır. Şarkı kim kazanırsa zafer onundur. Bunun için Türkiye'yi kazanmak lazımdır" diyordu. Bak, K. Karabekir, s. 958.
Elvis Presley tek bir şarkı bile yazmamış. Charles Manson kimseyi öldürmemiş. Saf ipek dediğin, böcek salyası. Beynimiz yağ ve sudan oluşur. Ve günde 70.000'e varan düşünce üretir. Uykulu olmakla uykusuz olmak aynı anlama geliyor.