1926 yılına gidiyoruz bu akşam sizinle.
Şanghay sokaklarına...
Birbirine düşman iki çete.
Kızıl Çete ve Beyaz Çiçekler.
İki vâris.
Çocukluğu birlikte geçen ama birbirine düşman olan iki kalp.
Juliette ve Roma.
Yıllardır görüşmeyen bu ikiliyi bir araya getiren ve birlikte çalışmaya zorlayan bir gerçek:
Canavar...
İnsanların bir anda çıldırmış gibi kendilerini parçalara ayırması ve bu durumun gittikçe büyümesi hem halkın hem de çete üyelerinin gittikçe korkmasına, nedenini araştırmasına ve anlamaya, çözüm bulmaya çalışmasına neden oluyor.
Bu işte her iki çete de işbirliği yapmayı kabul ediyor çünkü buna mecbur olduklarının farkındalar. Her geçen gün adamlarını kaybediyorlar.
Delilik ve canavar kelimeleri sokaklarda kol geziyor fakat kim bu canavar? Gerçekte bir canavar mı var yoksa bu insanların birden delirmesi ve kendilerini öldürmesinin arkasında başka bir şey mi yatıyor?
Çok güzeldi.
Roma ve Juliette'i okumak, o didişmeler, birbirlerine olan sevgileri, geçmişte yaşadıkları ve yarım kaldıkları...
Onlara dair her şeyi okumak çok keyifliydi.
Her ikisinin de geçmişten gelen bir savaşı ve yarası var ve bunu her ne kadar kendilerine saklamak ve çok güçlü görünmek isteseler de onlar aslında çok öncesinden birbirlerinin kalplerini biliyorlar. Birlikte yeniden bir yolculuğa çıktıklarında ise kalplerinin yerini yeniden hatırlayacaklar.
Hem düşman hem âşık nasıl olunur sorusunun cevabı siz olmalısınız bence benim tatlı vârislerim.
Ay son olarak iyiki elimde ikinci kitap var. Çok ara vermeden canım çiftim ile kaldığım yerden devam edeceğim ben.
Fantastik ve polisiye karışımı kitapları sevenlere şiddetle tavsiyemdir
