Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aziz Nesin'den üst komşusuna bir mektup
"Sevgili Kazım Bey'ciğim, Hiç grev yapmadan, pazar günleri bile çalışan, apartmanın ikinci katındaki fabrikanızdan dolayı sizi candan kutlarım. Büyük bir icat üzerinde çalıştığınızı tahmin ettiğimden, bu saate kadar kıyıp da fabrikanızın çalışmasını engellemek istemedim. Ama böyle giderse, her zaman faal olan fabrikanızın altında çalışıp para kazanamayacağımdan, bizim aileyi de geçindirmek size düşecek. Çok uzun zamandan beri fabrikanız çalıştığına göre, bir büyük gemiyi parça parça yapmakta olduğunuzu tahmin ediyorum. Herhalde parçaları birleştirip gemiyi yapınca hepimizi şaşırtacaksınız. Artık bugün akşam olmak üzere. Acaba fabrikanızı bir iki saat paydos edip, biraz da benim çalışmama müsade eder misiniz? Bu iyiliği bir yazardan esirgemeyeceğinizi düşünerek, size hürmet olarak imzalı bir kitabımı gönderiyorum. En iyi komşuluk duygularımla. Aziz Nesin"
Öyle sanıyorum ki babam ve onun gibi olanların canlarını da ortaya koyarak işgalci düşmandan kurtarmak istedikleri hilafet ve saltanata. Mustafa Kemal onların düşmandan kurtarmak istediğini dağıtıp yok edince, elbet onlar da Mustafa Kemal’e düşman olacaklardı. Çoğu Kuvayı İnzibatiye den, padişahçı olan tekkeciler, Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra Millici olacak ve Istanbula gelen Gazi’ nin ordusunu karşılamak için şeyhler, dervişler lstanbul sokaklarına döküleceklerdi.
Sayfa 56 - Ciltli baskıKitabı okuyor
Reklam
Yüksek Düzey Hayvanlar ...
Havva'nım teyzem, kocası Karadenizli Hasan Efendi'den iki- üç günde bir dayak yerdi çünkü onlar gençtiler, daha yeni evliydiler, birbucuk yıllık.. Evlilikleri kocasının her akşam döveceği kadar eskimemişti. Komşu kadınların kocalarından nasıl dayak yediklerini anneme anlattıklarını duyardım. Dayaktan çürümüş yerlerini anneme gösterirlerdi. Bu yakınmalarda gizli bir övünme bile olduğunu sezer gibiyim. Annem kocasından dayak yemeyen kadınlardandı. Babam dayak atmayacak koca olduğundan değil, annemin dayak atılmayacak kadın oluşundan.... Böyleyken, babam iki kez annemi dövdü. Benim kuşağımdan olup da annesi babasından dayak yememiş olan çok azdır, hele benim sınıfımdan olan ailelerde babaların anneleri dövmesi çok doğal sayılırdı. (Toplumsal birikimimiz bu yönde olduğundan bugün de uygar ve aydın sayılanlar içinde bile eşlerini döven YÜKSEK DÜZEY HAYVANLAR bulunduğunu hepimiz biliriz.)
Ey azizan kış geçer, geçmez azab -ı imtinan Bir eteksiz kürk içün takbil -i dâme den geçin ! Şu demektir : “Ey dostlar ! Kış geçer ama, başa kakmanın acısı geçmez, bu yüzden bir eteksiz kürk için etek öpmekten vazgeçin !”
Sayfa 543Kitabı okudu
Babam Kuvayı İnzibatiye'den değildi. Ama sonuna dek padişahcı ve Abdülhamit'e bağlı kaldı. Böyleyken niçin onun, çoluğunu çocuğunu bile yüzüstü bırakıp Anadolu'ya gittiğini, düşmanla gönüllü savaştığını, bu uğurda yanıp hastalandığını bugüne dek çözümleyebilmiş değilim. Olsa olsa bu yurdun düşmandan kurtulma savaşıydı, onun için bu savaşa asker de değilken kendiliğinden katılmıştı. Ama "makam‐ı saltanat"a bağlı, "Abdülhamit Efendimiz"in anısına saygılıydı.
Sayfa 56
Aziz Nesin'den bir dönem incelemesi
Benim ve benim kuşağımdan olan sanatçıların, kamuyu ilgilendirecek ilgiç anıları, anlatılmaya değer yaşamları yok. Oysa bizden önceki kuşaktan hemen bütün yazarlara bakınız, hepsi de Cumhuriyet'in kuruluşunda da, ondan sonra da önemli yerler almışlar, değerlendirilmişlerdir. Onlar devlet otorisinden otoritelenmişler, ünlenmişlerdir. Atatürk'ün sofrasında, yakınında bulunmuşlardır. Onların ünü, açıkça söylemeliyiz ki, kendi gerçek değerlerinden çok, bulaşmış oldukları iktidarın otoritesinden gelmiştir. Değerlerini topluma benimsetmek, sanat güçlerini, kişiliklerini kamuya onaylatmak için ayrı bir çabaları, savaşları olmamıştır; hiç değilse bizim gibi olmamıştır. Biz iktidara karşı, iktidarın karşısında, kişiliğimizi zorla, söke söke kazandık. Bunu ne bizden önceki kuşaklar için bir yergi, ne de kendi kuşağımdaki sanatçılar için bir övgü olarak söylüyorum; bir gerçek, bir olgu olduğu için bu soruna değiniyorum.
Sayfa 179 - Nesin YayıneviKitabı okudu
Reklam
Aziz Nesin'den bir dönem incelemesi
Atatürk zamanında edebiyatımızı yabancılara tanıtma tanıtma çabası vardı. Örneğin 1935'te, o zamanki İçişleri Bakanlığı Basın Yayın Genel Müdürlüğü, zamanın ünlü edebiyatçılarının eserlerini Fransızcaya çevirtmiş, Antholgie des Ecrivains Turcs d'Aujord'hui adlı bir kitapta toplayarak, bu kitabı bütün yabancı elçiliklere dağıtmıştır. Bu kitapta şu adlar vardır: Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Ziya Gökalp, Kemalettin Kami, Faruk Nafiz, Nazım Hikmet, Ahmet Kudsi, Necip Fazıl, Behçet Kemal, Yaşar Nabi, Ahmet Muhip, Yakup Kadri, Ömer Seyfettin, Refik Halid, Aka Gündüz, Reşat Nuri, Mahmut Yesari, Sadri Ertem, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Ruşen Eşref, Vedat Nedim, Cevdet Kudret. Düşününüz ki o zaman Refik Halid, Yüzellilik olarak yurtdışında sürgündü. Düşününüz ki Nazım Hikmet bir komünist şair olarak iktidara karşıydı. Ne var ki kendisine güvenen bir iktidar vardı ve bu güvenli iktidar, hazırladığı anatolijide Nazım Hikmet'e en geniş yer ayırmaktan çekinmiyordu.
Sayfa 180 - Nesin YayıneviKitabı okudu
Evlerinde yangın olur, 18 yaşındaki annesi 2 çocuğunu ve bir de dikiş makinesini zar zor kurtarır. Gerisini Aziz Nesin'den dinleyelim: "Annem dikiş makinesinde amerikan bezinden asker çamaşırı dikip, kazandığı parayla bizi besliyor. Sonra dantel örmeye, o zamanki kadınların başlarına örttükleri yemenilerin, başörtülerin kenarlarını süsleyen oya işlemeye de başladı. İdare lambası denilen petrol kandilinde geceleri gözü iyi görmediği için, gündüzleri dantel örer, oya işler, geceleri de makinede çamaşır dikerdi. Yatağımda dikiş makinesinin tıkırtıları içinde uyuyakalırdım... Yıl 1919, 20 olacak. Babam yok ortalarda. O çok daha önceleri Anadolu'ya gitmiş , bizi öyle bırakıp. Anadolu'da Kurtuluş Savaşı var.. Onsekizindeki annem, o oyaları renkli kuka ipliklerinden değil de gözyaşlarından, gözünün ışığından örer, işler sanırdım. Anamın elinden çıkmış o oyalardan bitekine şimdi bütün kitaplarımı, bundan sonra yazacaklarımı da verirdim.."
ANNNELER DAYAK YER "Çevremizde kadınların kocalarından dayak yemelerinde hiçbir olağanüstülük görülmüyordu. Karşımızdaki odada oturan Zehra'nım Teyze her akşam doğulu kocasından dayak yerdi. Ama Zehra'nım hiç sesi duyulmazdı da, sanki dayak yiyen kendisiymiş gibi kocasının bağırtısı ortalığı inletirdi. Havva'nım Teyzem, kocası Karadenizli Hasan Efendi'den iki-üç günde bir dayak yerdi çünkü onlar gençtiler, daha yeni evliydiler, birbuçuk yıllık... Evlilikleri kocasının her akşam karısını döveceği kadar eskimemişti. Komşu kadınların kocalarından nasıl dayak yediklerini anneme anlattıklarını duyardım. Dayaktan çürümüş yerlerini gösterirlerdi. Bu yakınmalarında gizli bir övünme bile olduğunu şimdi sezinler gibiydim. Annem, kocasından dayak yemeyen kadınlardandı. Babamın dayak atmayan koca olduğundan değil, annnemin dayak atılamayacak kadın oluşundan... Böyleyken, babam iki kez annemi dövdü. Benim kuşağımdan olup da annesi babasından dayak yememiş olanlar çokazdır, hele benim sınıfımdan olan ailelerde babaların anneleri dövmesi çok doğal sayılırdı. Toplumsal birikimimiz bu yönde olduğundan bugün de uygar ve aydın sayılanlar içinde bile eşlerini döven yüksek düzeyde hayvanlar bulunduğunu hepimiz biliriz."
Onun bir iğne oyasına bugün tüm kitaplarımı feda ederdim
Ben hastaneye gittiğim zaman, hastalar öğle yemeklerini yemiş olurlardı. Annem, kendi yemeğin­ den bana da ayırmıştır, hergün ayırır.
Reklam
Üçüncü sınıftan beri arkadaşlığımızın sürdüğü yalnız Salih'ti. Zekâi Bey'den en çok dayak yiyen oydu. Hiç bir derse bikez bile zamanında gelmedi. Biz sıralarımıza oturduktan, öğretmen kürsüye geç­tikten sonra ağır ağır girerdi içeri. O da sümüklüy­dü. Sümüğü burnundan iner iner, sonra furt diye çe­kerdi içeri...
21 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.